Yusuf Has Hacip
Kutadgu Bilig 900 yıllık bir geçmişi olan İslamî Türk edebiyatının ilk en büyük verimidir. 6645 beyitlik didaktik bir manzume olan eser, aruzun fe‘ûlün fe‘ûlün fe‘ûlün fe‘ûl vezniyle yazılmıştır. Yusuf Has Hacib eserini meydana getirirken gerek nazım örgüsü, gerekse epik üslup açısından Firdevsî’nin Şeh-nâme’sinden etkilenmiş, O’nun Farsçada yaptığını Türkçede yapmıştır. Firdevsî’nin Fars-İslam biçimine dönüştürdüğü İran destanını Yusuf, Türk destan geleneğini bir tarafa bırakıp Fars-İslam hükümdarlık ideallerini alarak yapmaya çalışmış ve bunları Orta Asya Türk edebiyat geleneği ile birleştirmiştir. Yusuf, bu eseriyle Türk hükümdarlık, devlet idaresi ve hikmet geleneklerinin Arap ve Fars gelenekleri ile karşılaştırılabilecek derecede başarılı olduğunu göstermek ve ispatlamak amacını gütmektedir. Bu amaçla da devleti yönetenler ve yönetim biçimleriyle ilgili sözleri ve deyişleri Orta Asya’daki Türk hükümdar ve devlet büyüklerinden seçmiştir. Onun devlet hizmetinde bulunduğu uzun zaman dikkate alınırsa, eserinde kendi gözlem ve tecrübelerine de yer verdiği görülür. Yusuf Has Hacib eserinde dört soyut kavramı kişileştirmiş, bu kişilere de uygun adlar vermiştir. Eserinin baş kısımlarında bu dört kişiden bahseder ve onları okuyucuya tanıtır (353 ve 358 beyitler arası). Bu kişiler ve temsil ettikleri kavramlar şunlardır: Kün Togdı (hükümdar) “gün doğdu, doğan güneş”, adaleti temsil eder. Ay Toldı (vezir) “ay doldu, dolunay”, baht, talih ve ikbali temsil eder. Ögdülmiş (vezirin oğlu) “övülmüş”, akıl ve anlayışı temsil eder. Odgurmış (vezirin kardeşi) “uyanık”, dünya işlerinin sonunu temsil eder. Eserin ilk yarısı bu karakterlerin ilk üçü arasındaki ilişkileri anlatır ve çoğunlukla İran edebiyatından kaynaklanan geleneksel “hükümdarlara ayna” temalarını ele alır. Eserin ikinci yarısı ise, daha çok muhalif karakter olan Odgurmış üzerinde yoğunlaşır ve sûfîlik ya da İslam mistisizmine ilişkin dinî temaları içerir. Eser Hakkında Kaynak: VIII-XIII. Yüzyıllar Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, Eylül 2011.
Kutadgu Bilig 900 yıllık bir geçmişi olan İslamî Türk edebiyatının ilk en büyük verimidir. 6645 beyitlik didaktik bir manzume olan eser, aruzun fe‘ûlün fe‘ûlün fe‘ûlün fe‘ûl vezniyle yazılmıştır. Yusuf Has Hacib eserini meydana getirirken gerek nazım örgüsü, gerekse epik üslup açısından Firdevsî’nin Şeh-nâme’sinden etkilenmiş, O’nun Farsçada yaptığını Türkçede yapmıştır. Firdevsî’nin Fars-İslam biçimine dönüştürdüğü İran destanını Yusuf, Türk destan geleneğini bir tarafa bırakıp Fars-İslam hükümdarlık ideallerini alarak yapmaya çalışmış ve bunları Orta Asya Türk edebiyat geleneği ile birleştirmiştir.
Yusuf, bu eseriyle Türk hükümdarlık, devlet idaresi ve hikmet geleneklerinin Arap ve Fars gelenekleri ile karşılaştırılabilecek derecede başarılı olduğunu göstermek ve ispatlamak amacını gütmektedir. Bu amaçla da devleti yönetenler ve yönetim biçimleriyle ilgili sözleri ve deyişleri Orta Asya’daki Türk hükümdar ve devlet büyüklerinden seçmiştir. Onun devlet hizmetinde bulunduğu uzun zaman dikkate alınırsa, eserinde kendi gözlem ve tecrübelerine de yer verdiği görülür.
Yusuf Has Hacib eserinde dört soyut kavramı kişileştirmiş, bu kişilere de uygun adlar vermiştir. Eserinin baş kısımlarında bu dört kişiden bahseder ve onları okuyucuya tanıtır (353 ve 358 beyitler arası). Bu kişiler ve temsil ettikleri kavramlar şunlardır:
Kün Togdı (hükümdar) “gün doğdu, doğan güneş”, adaleti temsil eder.
Ay Toldı (vezir) “ay doldu, dolunay”, baht, talih ve ikbali temsil eder.
Ögdülmiş (vezirin oğlu) “övülmüş”, akıl ve anlayışı temsil eder.
Odgurmış (vezirin kardeşi) “uyanık”, dünya işlerinin sonunu temsil eder.
Eserin ilk yarısı bu karakterlerin ilk üçü arasındaki ilişkileri anlatır ve çoğunlukla İran edebiyatından kaynaklanan geleneksel “hükümdarlara ayna” temalarını ele alır. Eserin ikinci yarısı ise, daha çok muhalif karakter olan Odgurmış üzerinde yoğunlaşır ve sûfîlik ya da İslam mistisizmine ilişkin dinî temaları içerir.
Eser Hakkında Kaynak: VIII-XIII. Yüzyıllar Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, Eylül 2011.
I.
TANRI AZZE VE CELLENİN MEDHİNİ SÖYLER
Yaratan, yetiştiren ve göçüren Rabb'im olan Tanrı'nın adı ile söze başladım.
Kadir ve bir olan Tanrı'ya çok hamt ve binlerce sena olsun; onun için fânilik yoktur.
Kara yer ile mavi göğü, güneş ile ayı, gece ile gündüzü, zaman ile zamaneyi ve mahlukları o yarattı.
istedi ve bütün bu varlıkları yarattı; bir kere, "Ol!" dedi, bütün diledikleri oldu.
Bütün bu yaratılmış olanlar ona muhtaçtır; muhtaç olmayan yalnız Tanrı'dır, onun eşi yoktur.
Ey kuvvetli, kadir, ebedî ve müstağni olan Tanrı, senden başkasına bu ad yakışmaz.
…
VII.
DİLİN MEZİYETİNİ VE KUSURUNU, FAYDASINI VE ZARARINI SÖYLER
Anlayış ve bilgiye tercüman olan dildir; insanı aydınlatan fasih dilin kıymetini bil.
insanı dil kıymetlendirir ve insan onunla saadet bulur; insanı dil kıymetten düşürür ve insanın dili yüzünden başı gider.
Dil arslandır, bak, eşikte yatar; ey ev sahibi, dikkat et, senin başını yer.
Dilinden eziyet çeken adam ne der, dinle; bu söze göre hareket et, onu daima hatırda bulundur. Bana dilim pek çok eziyet çektiriyor; başımı kesmesinler de ben dilimi keseyim. Sözüne dikkat et, başın gitmesin; dilini tut, dişin kırılmasın.
XVII
HÜKÜMDAR KÜN-TOĞDI AY-TOLDI'YA ADALET VASFINI SÖYLER
Bir gün hükümdarın çok canı sıkıldı; halvet emri verip yalnız başına kaldı.
Ay-Toldı'yı huzuruna çağırttı; Ay-Toldı girdi ve ellerini kavuşturdu.
Hükümdarın karşısında ayakta durdu; hükümdar ona bir müddet hiçbir şey söylemedi.
Sonra başını kaldırıp ona baktı ve gözü ile "Gel, otur!" diye işaret etti.
Ay-Toldı gözlerini yere dikmiş ve içi müsterih bir hâlde, yavaşça sükûnetle oturdu.
Göz ucu ile gizlice hükümdara baktı; o kaşını çatmış ve yüzünü buruşturmuş idi.
Bir gümüş taht üzerine oturmuştu; bu tahtın birbirine bağlanmamış üç ayağı vardı.
Elinde büyük bir bıçak tutuyordu; solunda bir acı ot ve sağında şeker bulunuyordu.
Bunu görünce Ay-Toldı, gerçekten çok korktu ve nefesi kesildi.
HÜKÜMDARIN AY-TOLDI'YA SUALİ
Bir müddet durduktan sonra hükümdar başını kaldırdı ve Ay-Toldı'ya dedi: Beni burada tek başıma ve bu hâlde görünce niye dilsiz gibi susuyorsun?
AY-TOLDI'NIN HÜKÜMDARA CEVABI
Ay-Toldı cevap verdi : Ey devletli hükümdar, benim konuşmaya cesaretim yok. Bugün sende başka bir hâl görüyorum, onun için çekiniyorum, ey zeki, âlim insan. Bilgisi herkesçe müsellim olan âlim halka şunu bildirmiştir: kızdıkları zaman beylere yaklaşma. Bilgili hâkim daha iyi söylemiş: beyler hiddetlendikleri zaman ateş ve zehir gibi olurlar. Eğer beyler hiddetlenir ve öfkeli olurlar ise ey halim selim insan, onlara yakın durma. Beyler öfkeleri tutup hiddetlenirlerse onlardan uzak dur; yoksa zararları dokunur. Buna benzer şöyle bir söz vardır, bunu hatırında tut ve kendini iyi gözet: Hiddetlendikleri zaman beylere yaklaşma; eğer yaklaşırsan gözden düştüğün gündür. Beyler arslana benzerler; hiddetlendirirsen başını koparırlar, ey parlak bilgili.
Hükümdar dedi : Bana söyle, bakayım, şimdi neye hayret ettin?
Ay-Toldı dedi : Ben şuna hayret ediyorum: bu senin oturduğun gümüş taht ne oluyor? Bu oturduğun ne biçim bir tahttır? Bunun manasını anlayayım, bana söyle, ikincisi : Elindeki bu bıçak nedir? Benim bunu da iyice bilmem lazım. Üçüncüsü : Niçin sağında şeker var, solundaki bu acı ot nedir? Sana bakınca öfkeli olduğunu gördüm; bunları görünce de ne diyeceğimi şaşırdım! Bu hâli görünce korkudan ağzımı açıp bir söz söyleyemedim.
XVIII
HÜKÜMDAR KÜN-TOĞDI AY-TOLDI'YA ADALET VASFININ NASIL OLDUĞUNU SÖYLER
Hükümdar dedi : Ne demek istediğini anladım; bunların ne demek olduğunu sana anlatayım.
Geçen gün ben seni çağırdım, sana gösterdim ve yer verdim.
O acayip işleri bana göstererek beni hiddetlendirdin fakat kendini iyi müdafaa ettin.
Sana hiddetlenince beni tekdir ettin; buna tahammül ettim fakat tekrar yüzünü buruşturdun.
Sen bana : Ben saadetim, beni tanı; sana anlatmak için böyle yaptım, bunu anla, dedin.
Niçin yaptığını sen birer birer izah ettin; ben de her şeyini açıkça anladım.
O zaman ben senin kusurunu affettim ve sana meziyetin nispetinde saygı gösterdim.
Bugün de ben kendi tabiatımı ve bütün meziyetlerimi sana gösteriyorum.
işte bak, ben de doğruluk ve kanunum; kanunumun vasıfları bunlardır, dikkat et.
Bak, bu üzerinde oturduğum tahtın üç ayağı vardır; ey gönlümü doyuran.
Üç ayak üzerinde olan hiçbir şey bir tarafa meyletmez; her üçü düz durdukça taht sallanmaz.
Eğer üç ayaktan biri yana yatarsa diğer ikisi de kayar ve üzerinde oturan yuvarlanır.
Üç ayaklı olan her şey doğru ve düz durur; eğer dört ayaklı olursa biri eğri olabilir.
Düz olan bir şeyin her tarafı iyidir; her iyinin, dikkat edersen tavır ve hareketi düzgündür.
Hangi şey yana yatarsa eğri olur; her eğrilikte bir kötülüğün tohumu vardır.
Düz olan yana yatarsa duramaz, düşer; hangi şey doğru ise düşmez, yerinde durur.
Bak, benim tabiatım da yana yatmaz, doğrudur, eğer doğru eğrilirse kıyamet kopar.
Ben işleri doğruluk ile hâllederim, insanları, bey veya kul olarak ayırmam.
Ey becerikli insan, elimdeki bu bıçak biçen ve kesen bir alettir.
Ben işleri bıçak gibi keser atarım, hak arayan kimsenin işini uzatmam.
Şekere gelince o zulüme uğrayarak benim kapıma gelen ve adaleti bende bulan insan içindir.
0 insan benden şeker gibi tatlı tatlı ayrılır, sevinir ve yüzü güler.
Zehir gibi acı olan bu Hint otunu ise zorbalar ve doğruluktan kaçan kimseler içer.
Bunlar kavga edip bana gelirler ve ben hüküm verince bakarsın, acı Hint ilacı içmiş gibi yüzlerini ekşitirler.
Benim bu sertliğim, kaşlarımın bu çatıklığı ve bu asık suratım bana gelen zalimler içindir.
ister oğlum ister yakınım veya hısımım olsun ister yolcu, geçici, ister misafir olsun
Kanun karşısında benim için bunların hepsi birdir, hüküm verirken hiçbiri beni farklı bulmaz.
Bu beyliğin temeli doğruluktur, beyler doğru olursa dünya huzura kavuşur.
Akıllı insan buna benzer bir söz söylemiştir; kim akıllı insanın sözünü tutarsa iş yoluna girer.
Beyliğin temeli doğruluk üzerine kurulmuştur; doğruluk yolu beyliğin esasıdır.
Bey doğru olur ve ülkeye böyle hüküm ederse bütün dileklerine kavuşur.
AY-TOLDI'NIN HÜKÜMDARA SUALİ
Ay-Toldı şöyle dedi : Ey devletli hükümdar, efendimizin adı niçin Kün-Toğdı olmuştur?
HÜKÜMDARIN AY-TOLDI'YA CEVABI
Hükümdar cevap verdi : Âlim, benim tabiatımı güneşe benzeterek bu adı verdi.
Güneşe bak, küçülmez, bütünlüğünü daima muhafaza eder; parlaklığı hep aynı şekilde kuvvetlidir.
Benim tabiatım da ona benzer, doğruluk ile doludur ve hiçbir vakit eksilmez.
ikincisi: Güneş doğar ve bu dünya aydınlanır; aydınlığını bütün halka eriştirir, kendinden bir şey eksilmez.
Benim de hükmüm böyledir, ben ortadan kaybolmam, hareketim ve sözüm bütün halk için aynıdır.
Üçüncüsü : Bu güneş doğunca yere sıcaklık gelir; o zaman binlerce renkli çiçek açılır.
Benim bu kanunum hangi memlekete erişirse o memleket baştan başa taşlık ve kayalık dahi olsa hep düzene girer.
Güneş doğar, temiz veya kirli demeden her şeye aydınlık verir; kendisinden bir şey eksilmez.
Benim de hareketim tıpkı böyledir; herkes benden nasibini alır.
Bir de güneşin burcu sabittir; bu sabit dediğim, temeli sağlam olduğu içindir.
Güneşin burcu arslandır ve bu burç yerinden kımıldamaz; yerinden kımıldamadığı için de evi bozulmaz.
Benim tavır ve hareketime bir bak, benim de parlaklığım katiyen değişmez.
Ay-Toldı dedi : Ey devletli hükümdar, ülkelere hâkim ol, iyi adın dünyaya yayılsın. Ben de bu uzun yolu yürüyüp ve çok zahmet çekip yorularak sana geldim. Bu tabiat ve faziletlerinden dolayı büyük bir arzu ile senin hizmetine geldim. Sen bana söyle, nasıl hizmet edeyim; seni memnun etmek için nasıl davranayım? Hizmet beyin arzusuna göre olmadıkça ne kadar zahmet çekilmiş olursa olsun makbule geçmez. İla ülkesinin hizmet ederek ikbale ermiş, şöhret kazanmış kudretli şahsiyeti ne der, dinle: Hizmetkâr hizmet ederken daima beyleri memnun edecek yoldan yürümelidir.
Beyleri memnun edecek şekilde hizmet et; bey memnun olursa bu hizmet ikbal kapılarını açar. Hizmetkâr hizmet etmesini bilirse başköşeye erişir; hizmet etmesini bilmezse başköşeden eşiğe düşer. Hizmet eden kul, beyini çok memnun ederse bu kul için itibar ve ihsan kapıları açılmış olur.
Hükümdar dedi : Söylediklerini anladım; beni memnun etmeye çalış ve çok dikkatli hareket et. Ben hoşlaşmadığım şeyleri sana söyleyeyim; sen onlara yaklaşma, temiz olmaya çalış. Benim beğenmediğim şeylerden biri "yalandır"; ondan sonra "zulüm edenler" gelir. Sonra da "haris tabiatlı ve olgun olmayan insanlar ile aceleci huylu ve gözü doymaz olanlar..."
Her işte hiddet gösterenler, içkiye düşkünler veya çalıp çırpanlar. Bu gibi insanlar bana yaramaz; işte sana bunları açıkça döküp saydım.
Sen benim gerçekten işime yaramak istiyorsan bu birkaç şeyi kendinden uzak tut, ey namlı insan! Böylece sen her gün bana daha yakın olacaksın ve benden sana karşı itibar ve ihsan artacaktır.
Ay-Toldı dedi : Bunları işittim; bir sualim daha var, onu da arz edeyim: iyilik nasıl ve ne gibi bir şeydir; iyinin hâli tavrı ve tıyneti nasıl olur?
Hükümdar dedi : İyinin vasfı faydalı olmaktır; onun halka çok faydaları dokunur. O bütün halka hep iyilik eder fakat yaptığını insanın başına kakmaz.
Kendi istifadesini düşünmez, başkasına fayda temin eder ve buna mukabil bir karşılık beklemez.
Ay-Toldı tekrar dedi : Bu sözü anladım; bir şey daha sormak istiyorum.
Bana doğruluğu anlat, hangi şey doğrudur, insan onunla gününü nasıl aydınlatır?
Hangi yola doğruluk yolu derler, bu doğruluğun mahiyeti nedir?
HÜKÜMDARIN AY TOLDI'YA CEVABI
Hükümdar: Bak, kimin düşündüğü ile söylediği bir olursa işte doğru insan odur, dedi.
Onun içi dışı gibi, dışı da içi gibidir; doğru ve dürüst insan böyle olur.
insan gönlünü çıkarıp avucuna koyarak başkaları önünde mahcup olmadan dolaşabilmelidir.
Saadette yükselmek için insana doğruluk lazımdır; insanlık doğruluğun adıdır, inan.
İnsan nadir değil, insanlık nadirdir; insan az değil, doğruluk azdır.
Bak, şimdi benim sana söylediğim söze benzer bir sözü de şair söylemiştir:
Gezip dolaşan insan pek çoktur fakat benim için aziz olan doğru, dürüst ve güvenilebilecek bir insandır.
İnsan nadir değil, insanlık nadirdir; akıl doğru ve dürüst insanları övmüştür.