Battal Gazi Destanı ya da öteki adıyla Battalnâme, İstanbul kuşatmasına katılan Emevî komutan Abdullah bin Amr'ın tarihsel gerçeklerden uzaklaşmış kahramanlıklarını anlatır.
Seyit hemen yola çıktı. Geldiler gördüler, bir, on bin kadar Frenk var, konmuşlar, otururlar.
Seyit, yüz kişiyi dört yol eyledi, yirmi beş kişi dört yandan gece yarısında davlumbaz urdular, baskın yaptılar. Frenk askeri, birbirini kırdılar. Seyit, vakit vakit bir taraftan nağra ururdu. Erteye değin, kâfirler birbiriyle cenk eylediler. Cenk arasında Battal, Simbat'a erişdi. Bir vuruş ile yıktı. Üstüne saldırdılar, ortadan Simbat'ı aldılar. Melûn artık durmadı, kaleye çıktı, kapıyı kapadı. Askeri sindi, tarumar oldu. On bin erin malın aldılar, bir yere topladılar.
Seyit yürüdü kaleyi dolaştı ki fırsat bula, kaleyi ala. Bir yere vardı, gördü ki su gider. Ol suyu gözetti. Su geldi, bir deliğe girdi. Seyit eyitti:
"İşbu su hisara gider, eğer çare olursa, bundan olur." dedi. Hemen atın bir yere kodu, elbisesini çıkardı. Allah'a sığındı, o su deliğinden içeri girdi. Gide gide su-geldi bir sarnıca döküldü. Seyit dahi sarnıca düştü. Gayet soğuk idi. Hayli zahmet çekti. Hele nazar kıldı, bir merdiven gördü ki ol merdivenden dışarı çıktı.
Yatsı vaktiydi. Bir durdu, gördü bir karı suya geldi. Seyit'i gördü, ol dem düştü, aklı başından gitti. Bir zamandan sonra aklı başına geldi, gözün açtı yine Seyit'i gördü. Meğer, biçârenin bir oğlu gitmiş. Tanrı Taalâ, Seyit'i onun suretinde gösterdi. Kadın eydür:
- Canım oğul, şimdiye dek nerede idin, dedi. Seyit'in üstüne düştü. Seyit dahi:
- Canım ana, dedi. Söz söyleyecek vakit değil, Üşüdüm, beni eve ilet ve hem dahi beni kimseye söyleme!
Karıcık, sevindiğinden ağlayı ağlayı evine geldi. Seyit eydür:
- Canım ana, bastır beni biraz yatayım, dedi.
Andan sonra yattı. Karı bulduğu nesnelerden üstünü örttü. Kapıyı sağlamca kapattı. Yanında oturdu. Seyit, biraz uyudu, hele kendiye geldi, uyandı eydür:
- Canım ana, karnım açtır, nesnecik getir yiyem, dedi. Karı durdu, geldi, yiyecek bir şeyler getirdi. Seyit, yedi karnını doyurdu, andan dışarı çıktı. Frenk oğlunun elbisesini giymiş olarak sürdü, Sımbat melunun sarayına geldi. Gördü ki içmiş, meset olmuş, laflar urur, eydür:
- Erte aşağı ineyim... Ne Battal koyam, ne halifesin koyam! Her kim elime gelirse öldüreyim. Göreyim Battal'ın Tanrısı bana neyler, dedi. Andan mest olup yattı uyudu.
Kullar dağıldı. Seyit, bir karanlıkça yerde kaldı. Sabreyledi, ortalık düşmanlardan boşalınca hemen Allah'a sığınıp Simbat'ın üstüne geldi. Meğer başucunda bir Hindî kılıç vardı, aldı. Dahi, Simbat uyurdu. Hemen, melûn, gözün açıp bağırarak sordu:
- Sen kimsin? Seyit eyitti:
- Seyit Battal Gazi'yim... Tez iman getir! Yoksa sen bilirsin, deyince, melûn, diledi ki çağıra... Hemen, kuvvetlice boğazın sıktı. Komadı ki çağıra. Ol dem berkçe bağladı, getirdi kale kapısına. Kapıda kırk kişi vardı. Hepsi sarhoş yatmışlardı. Ol dem hançer çıkarıp başlarını kesti. Kapının kilidini kırdı, önüne çıktı. Bir mağra urdu, haykırdı.
Simbat melûnunu dine davet eyledi, çare olmadı. Kapı önüne astı. Sabaha değin kılıç salladı. Sonra sabah oldu. Malatya'dan üç yüz gazi çıkageldi. Seyit'in elin öpüp görüştüler. Kalenin fethine gayet memnun oldular. Ondan sonra yine Malatya'ya geldiler.