Gök Tanrı
Göğün yüksekliği, ulaşılmazlığı insanlara göğün kutsallığını ve tanrısallığını da beraberinde getirmiştir. İnsanın binlerce yıl ulaşamadığı yükseklik ve sonsuz uzay boşluğu, göğe aşkın olma ve mutlak gerçeklik prestijini kazandırmıştır. Dahası, buralara ancak ayrıcalıklı kişilerin ve bazı dinlerin anlayışına göre ölülerin ruhları gidebilmektedir. Bu şekilde bir anlayışla, yaratıcı tanrı ve tanrıların eseri olarak görülen evren, gökyüzü ile insanlar üzerinde olağanüstü veya aşkın bir güç etkisi uyandırmıştır. Göğün bu şekilde yüceltilişi ve kutsanması evrensel bir olgudur ve pek çok mitoloji geleneğinde görülür. Pek çok mitoloji geleneğinde tanrıların büyük bir kısmı gök kubbe, yükseklik ve meteorolojik olaylarla ilişkilendirilerek anılmaktadır. Dahası bu geleneklerin pek çoğunda tanrılar “gökyüzünün sahibi”, “gökyüzünün sakini” veya “gökyüzünün hakimi” şeklinde adlandırılır. Bu anlayış göğün animist bir anlayışla Gök Tanrı’yla özdeşleştirilmesi değildir. Tam tersine, evreni yaratan Gök Tanrı’nın, göğü de yaratması ve göklerde oturması ve kendisini gök gürültüsü, fırtına, şimşek, meteorlar gibi meteorolojik olaylarla belli etmesi söz konusudur. Hiç şüphesiz bu zaman içinde evrilen ve değişen anlayışların aldığı son şekillerden birisidir.
Eski Türklerde Gök Tanrı, göğün zaman içinde evrilerek soyut bir yaratıcı güç haline dönüşmesinin bir sonucu oluştuğu düşünülür. Gök Tanrı, gökte ve çoğu zaman yaşam (kut) ve talihin (ülüğ) üleştiricisi veya paylaştırıcısıdır. Gök Tanrı, kozmik düzenin veya evrenin olduğu kadar siyasal ve toplumsal düzenin de kefili ve takipçisidir. Gök Tanrı’ya dua edilir; onun adına yılda iki kez takvime bağlı törenler düzenlenir ve tercihen lekesiz sütbeyaz aygır at kurban edilir. Gök Tanrı’nın kut vermesiyle gücünü ondan alan kağanlar keçe üzerinde dokuz kere yükseltilerek kararının Türk kavmi tarafından kabullenilişi gösterilir. Gök Tanrı, gökte oturan ve dünyayı unutmuş tembel bir tanrı değildir. Gerektiğinde yeryüzündekileri cezalandırır. Bu cezalandırma çoğu zaman yıldırım çarpması şeklindedir.
Orta Asya’da kurulan Hunlar, Tabgaçlar, Göktürkler ve ilk Uygur Kağanlığı gibi Türk devletlerinde Gök Tanrı kültünün varlığı dönemin Çin kaynaklarında da yer alır. Dahası, Çin’de önceleri sadece “gök kültü” şeklindeki anlayışın M.Ö. Çin’i ilk defa fethedip orada yerleşen ve imparatorluk kuran Türk soylu Çu (chou) hanedanı tarafından Gök Tanrı anlayışına göre değiştirilip şekillendirildiği kabul edilir.
Bazı araştırmacılara göre, Çinlilerin imparatorlarını “göğün oğlu” olarak adlandırmaları bu anlayışın devamıdır. Eğer kıtadan adalara götürmedilerse, muhtemelen benzer inanışlar Japonya’ya da Çin’den geçmiş olmalıdır.
Güneş, Ay ve Yıldız Kültleri
Türk mitolojisinde Güneş, Ay ve yıldız Gök Tanrı’ya bağlı kültler olarak düşünülür. Eski Türklerin bu kültlere saygı gösterdiğine dair Çin yazılı kaynaklarında kayıtlar vardır. Tanrı sözcüğünün etimolojik açıklamaları arasında, “tang” (tan) kökünden geldiği ileri sürülen görüşlerden birisidir. Buna göre “tang” güneşin doğduğu yerdir ve “tanrı” da “güneşi çağıran”, “onun doğmasını sağlayan” anlamındadır. Hun kağanlarının her sabah çadırından çıkarken güneşi ve her akşam da “ay”ı selamlayıp ta’zim ettiği şeklindeki bilgiler bağlamında bu etimolojik açıklama oldukça dikkat çekici ve anlamlı gözükmektedir. Aynı şekilde, Altay ve Mişer Türklerinin günümüzde bile güneş üzerine and içme geleneğini sürdürdükleri görülür. Dahası, Altay Türklerine göre güneş ana, ay atadır; ateş de yeryüzünde güneşin temsilcisidir. Kamlara (şaman) göre, güneşin ve ayın tutulmasının nedeni kötü ruhların onları yakalayıp karanlık dünyaya sürüklemeleridir. Bu nedenle onları kötü ruhlardan korumak için bağırır çağırır, davul çalarlar. Yakut Türklerine göreyse, güneş ve ay iki tanrısal güç ve kardeştir. Umay kültünün sembolü ay, Gök Tanrı kültünün sembolü ise güneştir. Biraz da bu nedenlerle bütün şamanist Türk topluluklarında ve Türk şamanizminden etkilenmiş Buryat ve Moğol şamanlarının tören kostümlerinin üzerinde demir ve gümüşten yapılmış ay ve güneşi sembolize eden takılar yer alır. Türk bayrağının ay ve yıldızı esasen “ay” ve “güneş”tir. Nitekim, Moğolların bayrağında da “ay” ve “güneş” yer alır. Göktürklerin paralarının üstünde de “ay” ve “güneş” sembolleri vardır. Bazı araştırmacılara göre Maniheizm ve Budizmin tesiriyle olduğu ileri sürülse de, Kutadgu Bilig gibi Karahanlı dönemi metinlerinde bile dönemin hükümdarlarının sıfatlarında yer alan “ay tengride kut bulmuş” veya “kün tengride kut bulmuş” gibi ifadeler, söz konusu ay ve güneş kültlerinin “tanrı” veya “tanrısal güç sahibi varlık”lar olarak kabul edildiklerini göstermektedir. Doğrudan doğruya siyasi erk ve hakimiyetle ilgili bu ifadeler Göktürk paralarında yer alışlarını ve şaman kostümlerindeki olmazsa olmaz konumundaki işlev ve rollerini açıklar niteliktedir.
Ülgen
Altay Türklerinin kam alkış (dua) ve ilahilerinde “Ülgen”, en büyük yaratıcı tanrı olarak yer alır. Ülgen sözcüğü “ulu” veya “büyük, yüce” anlamındadır. Şor, Teleüt ve Güney Altay Türklerinin kam alkışlarında ise, Ülgen’e, “Kuday” (kut+ay) denildiği de görülür. “Kayrakan” da yine en büyük tanrı anlamında kullanılan bir sıfattır, Erlik’e de verilir. Kam alkışlarında görülen “Kızagan” ve “Mergen”, Ülgen’nin yardımcısı olan iyi ruhlardır.
Altay Türkleri arasında 19. yüzyılda halkbilimsel derlemeler yapan Anohin’in tespitlerine göre Ülgen, ay ve güneşin arkasında, yıldızların üstünde yaşar ve iyilik yapmayı sever bir tanrıdır. Kamlama ayini yaparak Ülgen’e ulaşmak isteyen bir kamın yedi veya dokuz engeli/katı aşması gerekir. Altaylıların şamanist inanışlarına göre bir kam ancak beşinci katta bulunan “Altın Kazık”a (Kutup Yıldızı) kadar gidebilir. Altay Türklerine göre, Ülgen ezeli ve ebedidir. Ülgen gök cisimlerini yönetir, gök gürültüsü, yıldırım yaratır, yağmurları yağdırır. Ülgen gök kuşağını, insanları, hayvanları, otlakları, yaylaları ve ateşi yaratmıştır. Bir insana benzediği düşünülen Ülgen için “ak nur”, “nurlu hakan”, “fırtına koparan”, “şimşek çaktıran” ve “yakıcı” gibi sıfatlar kullanılır. Ülgen’in yedi oğlu ve dokuz kızı vardır, bunlar ondan kopmuş ama ona eşit olmayan çeşitli görevleri olan ruhlardır. Ülgen tanrıya üç, altı, dokuz veya on iki yılda bir ayin (tören) düzenlenir; bahar, yaz veya sonbaharda boz renkli bir kısrak kurban edilir. Ülgen tanrı bazı araştırmacılara göre Gök Tanrı inancının bozulmuş hali kabul edilirken bazı araştırmacılar daha eski ve asli olanın Ülgen tanrı inancının olduğunu ve bozkıra çıkan Türklerin bu inanışı zamanla daha soyut nitelikleri olan Gök Tanrı’ya dönüştürdüklerini ileri sürerler.
Yayık
Ülgen tanrı ile insanlar, kamlar arasındaki en önemli aracı ve yardımcı ruhtur. Ülgen tanrı onu insanları kötülüklerden koruması ve canlılara yaşam vermesi için gökten yeryüzüne göndermiştir. Ülgen tanrıya kamların ve insanların adadığı kurbanları Yayık götürür. Kısrakların ilkbaharda sağılan ilk sütü yulafla karıştırılarak Yayık’a “saçı kurbanı” olarak saçılır, ona dualar edilir. Yayık’a beyaz kumaşla tasvirler yapılır ve bu tasvirlere baş, kulak, kol, ayak, kuyruk eklenip ayaklarına kırmızı şeritten kurdele dikilir. Bu şekilde hazırlanan Yayık tasvirleri beyaz kıldan örülen bir iple ayin yapılacak yerde bulunan iki kutsal kayın ağacının arasına asılır. Günümüzde Anadolu ve Balkanlar başta olmak üzere Türk dünyasının her yerinde ve bütün Türk boylarında görülen ağaçlara asılan çaput ve bez parçalarıyla dilek dilemek başta olmak üzere çeşitli ritüel ve uygulamaların kaynağı bu tür inanç örüntülerine dayanmaktadır.
Suyla
Suyla, gökyüzünde yaşar; güneş ve ayın bir parçası olarak kabul edilir. İnanışa göre at gözlü olan Suyla çok iyi gören bir ruhtur ve insanın yeryüzündeki koruyucusudur. İnsanların hayatını kontrol eder ve bir değişiklik olduğunda Ülgen’e bildirir. Kamı kötülüklerden korur, ona gökyüzü ve yeraltına yaptığı yolculuklarda eşlik eder. Suyla, Ülgen tanrıya adanan kurbanları ona Yayık ile birlikte götürür. “Karlık” adlı tanrısal güçte Suyla ile aynı görevleri üstlenir ve kamın kurban kesme töreninde ona yardım eder.
Utkuuçı
Utkuuçı gökte yaşar ve Ülgen tanrının en yakın elçisidir. Ülgen’e ulaşmak isteyen kamları beşinci katta Altınkazık (Kutup Yıldızı) bölgesine inerek karşılar. Kamın getirdiği kurbanını alır ve tahtında oturan Ülgen’e götürür. Kam Altınkazık’ta Utkuuçı’dan aldığı kazlara binerek yeryüzüne döner.
Ürün Aar Toyon
Türk dünyasının en Kuzey-doğusunda, Sibirya’da yaşayan Türk boyu olan Sahalar (Yakutlar), eski Türk mitolojisi’ni en iyi koruyan topluluklar arasındadır. Sahalara göre gökyüzünde iyi tanrılar ve kötü şeytanlar vardır. Bunların içinde en büyük, ulu tanrı Ürün Aar Toyon’dur (Ürün Ayıı Toyon), göğün dokuzuncu katında ve doğu tarafında yaşar. Ürün Aar Toyon dünyayı ve insanları yaratmıştır, dünyaya aydınlık, insanlara iyilik ve güzel düşünceler verir. O yukarı dünyaya (gökyüzü) ve orta dünyaya (yeryüzü) hükmeder, diğer tanrıları yönetir. Ürün Aar Toyon’un eşi olan Kün Kübey Hatun (Ürün Arıh Hotun) güneşle bir tutulur ve ışığıyla dünyayı ısıtıp temizler. Bu ikili dünyada iyilik ve güzelliğin hakim olması için çalışırlar, insanların uyması gereken töreleri gönderirler, iki oğulları ve iki de kızları vardır.
Sahaların inancına göre, Uluu Suorun Toyon adlı bir başka ve ikincil dereceden tanrı insana can verir ve “oyun” (kam/şaman) olacak insanları bu göreve tayin eder. Cılğa Haan Toyon ve Tanha Haan Toyon insanın doğmasından itibaren kaderine hükmeder ve yaşadıklarını yazarlar. Ayııhıt Hatun (Ayııhıt Hotun) ve İeyehsit çocukların doğmasını, hayatın devam etmesini, iyi davranmayı sağlarlar. Bu iki ruhun Türk mitolojisinde diğer boylar arasında varlıkları eskiden beri bilinen Ana Maygıl, Ak Ene ve Umay adlarındaki ruhlar gibi doğumu kolaylaştırıcı, bebeği ve anneyi “Al Karısı” veya “Albıs” adlı kötü ruhlardan koruyan iyi ruhlar olması işlevsel süreklilik bağlamında son derece dikkat çekicidir.
Saha Türklerine göre gökyüzünde çeşitli hastalıkları insanlara musallat eden kötü ruhlar da vardır. Bu kötü ruhlardan Hagdan Buuray Toyon bel bükülmesi ve kamburluğu, Dohsun Duyar deliliği, Çaaday Bolloh ayak ve göz hastalıklarını, Kere Ubahalaah Hatun baş, mide, karın ve eklem hastalıklarını insanlara gönderirler. İlbis Kuha ve Orol Uola, insanlara kıskançlık, rekabet, düşmanlık ve intihar duygularını aşılayan kötü ruhlar ve savaş tanrılarıdır.