Oğuz’da Duha Koca oğlu Deli Dumrul derler bir er vardı. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıştı. Geçenden otuz akça alırdı, geçmeyenden döve döve kırk akça alırdı.
Niçin böyle yapardı? Derdi ki:
“Benden deli, benden güçlü kimse varsa çıksın, benimle savaşsın da benim erliğim, kahramanlığım, yiğitliğim Rum’a, Şam’a gitsin, yayılsın.”
Bir gün köprüsünün yamacına bir bölük oba konmuştu. O obada güzel bir yiğit hasta düşmüştü. Allah’ın emriyle o yiğit öldü. Kimi “Oğul!” diye, kimi “Kardeş!” diye ağladı. O yiğit üzerine büyük yas oldu.
Birden Deli Dumrul koşup geldi. Söyledi:
“Bre! Ne ağlıyorsunuz? Benim köprümün yanında bu kavga nedir? Neye yas tutuyorsunuz?” dedi.
Söylediler:
“Han’ım, bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağlıyoruz.” dediler.
Deli Dumrul söyledi:
“Bre, yiğidinizi kim öldürdü?” dedi.
“Vallahi bey yiğit, yüce Tanrı buyurdu, al kanatlı Azrail o yiğidin canını aldı.”
“Bre, Azrail dediğiniz nasıl kişidir ki adamın canını alıyor? Ey güçlü Tanrı, birliğin, varlığın hakkı için Azrail’i benim gözüme göster de savaşayım, çekişeyim, uğraşayım, güzel yiğidin canını kurtarayım, bir daha güzel yiğidin canını almasın!” dedi.
Deli Dumrul geri döndü, evine geldi.
Yüce Tanrı’ya Dumrul’un sözü hoş gelmedi. “Benim birliğimi bilmeyen, birliğime şükretmeyen deli (...) bak hele! Benim ulu kapımda gezsin de benlik taslasın!” dedi.
Azrail’e buyruk verdi:
“Yâ Azrail! Git de o deli (...) gözüne görün, benzini sarart! Canını hırlat, al!” dedi.
Deli Dumrul kırk yiğit ile yiyip içip otururken birden Azrail çıkageldi. Azrail’i ne çavuş gördü ne kapıcı. Deli Dumrul’un görür gözü görmez oldu, tutar elleri tutmaz oldu. Dünya âlem Deli Dumrul’un gözüne karanlık oldu. Seslenip Deli Dumrul söyledi, görelim ne söyledi:
— Bre ne heybetli ihtiyarsın!
Kapıcılar seni görmedi,
Çavuşlar seni duymadı,
Benim görür gözlerim görmez oldu,
Benim tutar ellerim tutmaz oldu,
Titredi benim canım coştu,
...
Ağzımın içi buz gibi,
Kemiklerim toz gibi oldu,
Bre sakalcığı akça ihtiyar,
Gözceğizinin feri sönmüş ihtiyar!
Bre ne heybetli ihtiyarsın söyle bana,
Kazam belam dokunur bugün sana, dedi.
Böyle deyince Azrail öfkelendi. Söyledi:
— Bre deli (...)
Feri sönmüş gözümü ne beğenmiyorsun?
Gözü güzel kızların, gelinlerin,
Canını çok almışım;
Ağarmış sakalımı ne beğenmiyorsun?
Ak sakallı, kara sakallı yiğitlerin,
Sakalımın ağardığının manası budur, dedi.
“Bre deli (...), öğünüyordun... ‘Al kanatlı Azrail benim elime geçerse öldüreyim, güzel yiğidin canını onun elinden kurtarayım.’ diyordun. Şimdi bre deli! Senin canını almaya geldim; verir misin yoksa benimle savaşır mısın?” dedi.
“Bre kapıcılar, kapıyı kapayın!” dedi. “Bre Azrail! Ben seni geniş yerde istiyordum, dar yerde elime düştün! Ben seni öldüreyim, güzel yiğidin canını kurtarayım.” dedi.
Kara kılıcını sıyırdı, eline aldı, Azrail’e vurmak için saldırdı. Azrail güvercin oldu, pencereden uçtu gitti. Yiğitler yiğidi Deli Dumrul elini eline vurdu, kahkahayla güldü. Söyledi:
“Yiğitlerim! Azrail’in gözünü öyle korkuttum ki geniş kapıyı bıraktı, dar bacadan kaçtı. Bre ben onu doğana yakalatmayınca bırakır mıyım?” dedi.
Kalktı, atına bindi, doğanını eline aldı, ardına düştü. Bir iki güvercin öldürdü. Döndü, evine gelirken Azrail atının gözüne göründü. At ürktü, Deli Dumrul’u kaldırdı yere vurdu. Kara başı bunaldı, sıkıntıda kaldı. Ak göğsünün üzerine Azrail basıp kondu. Deli Dumrul biraz önce mırlardı, şimdi hırlamaya başladı. Söyledi:
— Bre Azrail aman!
Tanrı’nın birliğine yoktur güman,
Ben seni böyle bilmez idim,
Gizlice can aldığını duymaz idim.
Ne söyledim bilmedim,
Beylikten usanmadım,
Yiğitliğe doymadım,
Canımı alma Azrail, medet!
dedi. Azrail söyledi:
“Bre deli (...) Bana ne yalvarıyorsun? Yüce Tanrı’ya yalvar, benim elimde ne var? Ben de bir emir kuluyum.” dedi.