Arif Ali
Hazırlayan: Necati Demir. Dânişmendnâme, birbirinin devamı niteliği taşıyan on yedi meclis(bölüm)'ten oluşmuşur.
Hazırlayan: Necati Demir.
Dânişmendnâme, birbirinin devamı niteliği taşıyan on yedi meclis(bölüm)'ten oluşmuşur.
Günümüz Türkçesiyle:
Nesir:
Çün Melik Dânişmend bu düşi gördi, düşinde varup Seyyid Battâl elin öpdi. Seyyid dahı Melik'i bagrı-na basdı, eytdi kim: "Ciger-gûşem. Tanla, gerek kim turasın, Ahmet Serkis'i Ma'mûriyye'den yana göndü-resin ki ol ili aça. Süleymân'ı dahı Samiyye tarafına göndür ki ol illeri ol aça. Gerekdür ki sen Dükiyye'den yana varasın."
Günümüz Türkçesiyle
Melik Dânişmend gördüğü bu rüyada gidip Seyyid Battal'ın elini öptü. Seyyid de Melik'i bağrına bastı ve söyledi: "Evladım, sabah erkenden kalk, Ahmed Serkis'i Ankara tarafına gönder. O ili o fethetsin. Süleyman'ı da Samsun tarafına gönder. O illeri o açsın. Sen de Tokat tarafına git."
Melik uyanınca ayağa kalktı, sabah namazını kıldı. Gülnuş Banu'ya ve Gazi Bey'e veda edip kaleden aşağı indi. At çektiler, bindi, otağına geldi. Gaziler onu karşılayıp selam verdiler, Melik ile otağa girip oturdular. O sırada bir elçi geldi ve Melik Dânişmend'e bir mektup sundu. Melik mektubu açıp okudu. Yazmışlar: "Bu mektup benim tarafımdan yani Kara Tiğin tarafından gönderilmektedir. Size yani Melik Dânişmend'e gönderilmektedir. Bilmiş olun ki Ankara ordusu bize saldırdı. Kaytal oğlu Mitralos her gün bize zahmet vermektedir. Şimdi mektup size ulaşır ulaşmaz bize yardım gönderin. Aksi hâlde kale elden gider. Bunu böyle biliniz." demiş.
Bunlar bunu okuyup bitirince o anda gördüler ki Abdurrahman-ı Tokatî otağın kapısından içeri girdi, külahını yere vurdu. Melik Dânişmend sordu: "Sana ne oldu?"
Abdurrahman söyledi: "Gümenek kâfirleri, Niksar kâfirleri ile el birliği yapıp her tarafı harap ettiler. Hazineyi Tokat'a iletirken şehrin harap olduğunu gördüm. Kaleyi de bir ordu kuşatmış. Harsanosiyye yani Niksar Beyi Mihayil'in kardeşi Gavarıs ve Bidaris adlı bir mel'un ile elli bin er getirmiş. Tokat Kalesi'ni kuşatmış. Ben oradan geçerken savaşıyorlardı. Ansızın benim vardığımı öğrendiler ve bana saldırdılar. Biz de müminler ile tekbir getirip saldırdık. Çok düşman kırdık. Sonunda o gaziler şehit oldu. Onlar da malı yağmaladılar. Ben de yaralı bir şekilde kaçarak hizmetine geldim, Allah'a şükür, mübarek yüzünü gördüm." dedi.
Melik söyledi: "İşte Seyyid Battal Gazi'nin sözü gerçekleşti." dedi. Sonra rüyasını gazilere ve ulu kişilere anlattı. Ulu kişiler dinleyince Seyyid Battal'ın canına dualar okudular.
Derhâl buyurdu, Ahmed Serkis beş bin erle Ankara tarafına gitmek üzere yola çıktı. Melik, "Ankara Kalesi'ne de yardım et." dedi. Asker, yiyecek ve elli yük hazine verdi. Binlerce rahmet gazilerin canına değsin. Tanrı cemali ile şereflendirsin. Amin, ya Rabbe'l-alemin!
O gece Melik dinlendi. Sabah olunca buyurdu: Osman ibn-i Apiyye'ye beş bin er ile alem, sancak, savaş malzemeleri ve hazine verildi, Kastamoniyye tarafına gönderildi. O zamana kadar bu vilayete Esneboliyye derlerdi. Gaziler o ili fethedince adına Kastamoniyye dediler.
Osman ibn-i Apiyye yola çıktı. Eflonıs Kalesi'ne ulaştı, o kaleyi aldı, içine girip yerleşti. Bazen kaleden çıkıp Kastamoniyye vilayetini vururdu, geri kaleye gelirdi. Osman bu şekilde o vilayeti fethetti. Türkler oraya Osmancık derlerdi. Önce Eflonıs idi. Binlerce rahmet Osman'ın canına olsun. Tanrı cemali ile şereflendirsin.
Sonra Melik Dânişmend, Süleyman bin Numan'ı da beş bin er ile alem, sancak bağışlayıp Samsun tarafına ve deniz kenarına gönderdi. Göndermesinin sebebi o vilayeti Melik devletinde fethetmek idi. O ulu kişileri Melik Dânişmend, gazaya gönderdikten sonra geri kalan askeri saydılar. Yirmi bin er hesaplandı. Hemen hazırlandılar. Eyyüb bin Yunus, Artuhî, Efrumiyye ve Abdurrahman-ı Tokatî hazırlandı. Melik buyurdu, davullar çaldılar. Rengârenk alemler götürdüler. Niyet, gaza deyip yirmi bin erle Tokat'a gitmek üzere yola çıktılar.
Tokat Kalesi'ne yaklaşınca Yahya bin İsa, Melik'e haber getirdi: Tokat'a hemen yardıma yetişin. Yoksa harap edecekler." dedi. Melik onu işitince düşmanlara gece baskını yapmak için hazırlık yaptı. Hemen buyurdu, orduyu dörde böldüler. Her bölüğe bir baş diktiler. Gece yarısı geçtikten sonra düşman ordusuna ulaştılar. Onlar, Tokat önünde konaklamışlardı.
Müslümanlar dört taraftan saldırdılar. Çok düşman kırdılar. O gece sanki düşmanın başına kıyamet koptu. Kâfirler de hazırlandı, Kâfirler kuvvetlendi. Çünkü altmış bin düşman var idi. Az kaldı Müslümanları kıracaklardı. O anda Melik Gazi gelip bir nara attı, sanki dünya sallandı. Düşmanlar şaşırıp kaldı. Tokat halkı kale içinden Melik'in sesini işitti. Hepsi birden tekbir getirip müjde davullarını çaldılar. Kale beyi, Abdullah idi. Kale kapısını açtılar, beş yüz kişi ile kaleden dışarı çıktılar ve hemen düşmanlara hamle yaptılar. Tarif edilemeyecek kadar şiddetli bir savaş oldu. Ansızın Melik Dânişmend cenk arasında Mihayil'e rastladı. Mihayil, Melik'e hamle yaptı, alamadı. İkinci, üçüncü hamlesini Melik savdı. Bu kez lain gürzünü çıkarmak için elini hareket ettirdi. Melik hemen atını tepti, ulaştı, laine bir kılıç darbesi vurdu. Mihayil'i öldürdü. Düşmanlar tarafından feryat koptu.
Bu tarafta Artuhî, Bidaris'e ulaştı. Düşmanın göğsünden süngüyü soktu. Canını cehenneme verdi. O gece sabaha kadar cenk ettiler.
Sabah olunca Efrumiyye alem dibine ulaştı, alemi, alemdarı yıktı. Kâfir askerleri onu görüp kaçmaya başladı. Gavarıs, Niksar tarafına kaçtı. Askerleri tamamen dağıldı.
Gümenek halkı işitti: Melik Dânişmend geldi. Gümenek içinde bin Müslüman vardı, esir olmuşlardı. Hepsini hapisten çıkarttılar. Gümenek'in önünde şehit ettiler. Ruhları şad olsun. Tanrı didar ile şereflendirsin. Amin.
Biz geldik bu tarafa: Melik Dânişmend düşman ordusunu yenince beylerini öldürdü. Diğerlerini de esir aldı. Akşama yakın geri döndüler, çadırlarına geldiler. Melik buyurdu, esirleri bir araya topladılar. Sekiz bin kişi tutsak olmuş. Beklemek için bekçiler görevlendirdiler. Sonra kale dizdarı Abdullah, Melik'in yanına geldi, elini öptü. Melik söyledi: "Seni nasıl bulalım, kâfirler bize çok işkence yaptı." dedi. Abdullah, Gümenek kâfirlerinden çok şikâyette bulundu. Melik ant içti: "Ben orayı harap edene kadar durmayacağım." dedi. Buyurdu, yemek getirdiler, yediler. Götürdüler, dua ve sena ettiler. Sonra ezan okudular, akşam namazını kıldılar. Gazilerin her biri kendi yerine gidip dinlendi. O gece Artuhî nöbet bekledi, orduyu muhafaza etti. Sabahın ilk ışıkları görünmeye başladı.
Nazım:
Sabah olunca Melik buyurdu, o esirleri getirdiler. Düşman beylerinden yirmisi de esir olmuştu. Mihayil'in amcasının oğlu Tadık bile esir olmuştu. Melik bunları dine davet etti. Tadık söyledi: "Biz Mesih dininden bu kadar keramet gördük, nasıl dönelim?" dedi. "Eğer dinin hak din ise bize sen de bir alamet göster. Ancak o zaman Müslüman oluruz." dedi. Melik söyledi: "Ne istersiniz?" Onlar söyledi: "Dua et. Bu Gümenek Irmağı kesilsin, akmaz olsun. O zaman biz Müslüman oluruz." dedi. Melik başını eğip bir süre düşündü. Yine başını kaldırıp söyledi: "Bu gün bana mühlet olsun. Sabahleyin dediğiniz olmazsa hepinizi azat edeyim." dedi. Onlar: "Kabul ediyoruz." dediler.
Melik geri döndü, arkadaşlarının yanına geldi, o gün oruç tuttu. Bir çadır içine girdi. O gün, o gece ibadetle meşgul oldu. Başını secdeye koyup yalvardı, çok ağladı. Seher vakti olunca gözünü uyku aldı. Bir rüya gördü.
Melik Dânişmend, Hazret-i Resul'ün mübarek cemalini gördü. Sonra buyurdu, bu duayı okuyup o ırmağın üzerine otur: "Su hemen kesilir, durur." demişti. Sabah olunca gördü ki yeşil bir ipek üzerine bu dua yazılmış: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Daima baki olan, hataları affeden, duayı işiten, affetme kapsamını genişleten, Musa'yı Kelimullah, İsa'yı Ruhullah, Adem'i Seyfiyullah, Muhammed'i Resulullah kılan; eman, furkan sahibi olan Allah'tan başka İlah yoktur. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allah'ın rızasıyla."
Melik Dânişmend Gazi uyanınca bu duayı elinde buldu. Sevinç içerisinde sabah namazını kıldı. Sonra dua haberini gazilere anlattı. Gaziler sevindiler. Sonra Melik Dânişmend atına binip esirlerin yanına gitti. O, düşman beylerinin yanına gelince: "İstediğiniz işi işte şimdi görün." dedi. Söylediler: "Eğer öyle edersen sözümüzü tutup Müslüman olacağız." dediler. Sonra Melik buyurdu, o esirlerin bağlarını çözdüler. Sonra yürüyerek o ırmağın kenarına geldiler. Gaziler de onlarla beraber idi. Sonra Melik başını açıp yüzünü dergâha tuttu. O duayı sıdk ile okudu. Tamamlayınca Tanrı'nın emriyle su kesildi. O kavim aşağı yukarı koştu. Irmağın suyundan çoğalma işareti göremediler. Asla Tanrı adına şüphe getirmeyin. Gördüler ki o büyük ırmak kesildi, belirsiz oldu. O beyler ve diğer düşmanlar hep beraber imana geldiler. Sonra Melik söyledi: "Bu sudan Müslümanlara çok fayda vardır." diye o duayı yine okudu. Yine o su ortaya çıkıp geldi, derhâl akmaya başladı.
Sonra Melik, o yeni Müslümanlara silah verdi. Hepsi donandı ve ağır hazine açıp bunları zengin etti.
Hiç beklenmeyen bir anda o taraftan iki bin düşman gelip Melik'in at sürüsünü götürdü. Bu haber Melik'e ulaştı. Çok huzursuz oldu. Derhâl Hazret-i Resul'ün duasını okudu. Sonra Gümenek halkına dua etti.
Tanrı onun duasını kabul etti. O gece Melik rüyasında nur yüzlü yaşlı bir kişinin geldiğini gördü. Sakalı göğsüne inmiş, söyledi: "Ben Abdülvehhâb Gazi'yim. Yarın ordunu bu ovadan uzaklaştır. Yüksek dağlara çıkın. Tanrı, Gümenek halkına hışım verecek. Bu gün onları helak edecek." Melik uyandı, durumu askerlere anlattı. Göçüp yüksek dağlara çıktılar. O ovada hiç Müslüman kalmadı. Bir sonraki gün öğleye yakın gökyüzünü bulut kapladı, gürültü oldu. Geceye kadar yıldırımlar düştü. Gecenin bir yarısı geçmişti. Nuh tufanı gibi yağmurlar yağdı. Dağlar gibi seller oldu. Tanrı'nın emriyle Gümenek halkı olanlardan habersiz uyuyordu. Şehri sel bastı. O şehrin içinde ne varsa sel götürdü. Ancak beş yüz ev kaldı. Onlar da kâfirlikten dönüp tövbe etmişlerdi. Fakat kâfirlerden korktukları için bunu saklamışlardı.
O kıyamet gecesi geçtikten sonra sabah oldu. Tanrı'nın emriyle yağmur dindi. Melik'e haber verdiler ki Gümenek halkını sel aldı. Melik işitince sevindi. Rum'a bir haber yayıldı: "Gümenek halkını sel aldı, şehir harap oldu." dediler. Bütün âlem şaşırıp kaldı. O şehirde ancak bir mahalle kaldı. Selden kurtulan halk Melik'in yanına gelip Müslüman oldu. Melik onlara dua etti. Sonra Melik, Tokat halkına söyledi: "Bundan sonra Gümenek halkından korkmayın." dedi. Derhâl Melik buyurdu, yine mescidler, medreseler inşa ettiler.
Bu tarafta Süleyman, Samsun tarafına gitmişti, geri geldi. Melik ondan ordunun durumunu sordu. Süleyman söyledi: "Ben o tarafa gidince birçok yeri fethettim, bir kısmını da harap ettim. "Sonra bir haber geldi ki Canik tarafından hesapsız asker çıkmış, bu tarafa, Müslümanların üzerine gelirmiş. Ben onu işitince geri döndüm. Hizmetine geldim." dedi.
Melik onu işitince söyledi: "Niksar tarafına gitmek gerek. Belki oraları da fethederiz." dedi. Sonra buyurdu, askerleri saydılar. Kırk bin erin hazır olduğu anlaşıldı. Tokat Kalesi'ne on bin kişi bıraktı. Bunların görevi Çorum kapısına kadar gözetmekti. Kendisi otuz bin erle Harsanosiyye'den yani Niksar'dan tarafa yola çıktı. Ordu komutanı Artuhî idi. Gümenek'ten göçtüler. O ova içinde konakladılar. O ovaya şimdi Cincife derler. Melik, Cincife ovasında hazırlık yapmak için konakladı.
Biz gelelim bu tarafa, Canik ordusunun hikâyesine: Gavarıs, Melik'in elinden kaçtı, Matrobid'e gitti. O, Canik Beyi idi. Melik'in yaptığı kötülükleri anlattı. Matrobid öfkelendi, Canik askerlerini, Tarabuzan (Trabzon) ordusunu, Ermeni ve Gürcü sipahisinin hepsini topladı. Onlar gelip Niksar Irmağı'nın kenarında konaklamışlardı.
O sırada casus gelip Melik'in haberini getirdi. Onlar, otuz bin erle Cincife yaylasında konaklamışlardı. Kâfirler bu haberi işitince söylediler: "Gidip Müslümanlara gece baskını yapmaktan daha iyi seçeneğimiz yoktur." dediler. Kâfirler bu çareyi düşündükten sonra yirmi bin er Niksar önünde konakladı. Seksen bin kâfir, Matrobid'le Müslümanlara gece baskını yapmak için yola çıktı. Onlar yaklaşınca Yahya haber getirdi: "Gafil olma, seksen bin düşman yaklaştı." dedi. Derhâl Melik buyurdu, askerleri pusuya yerleştirdiler. Onlar hazır beklediler. Gece yarısı geçince düşmanlar gelip Müslümanlara saldırdı. Askerler birbirine karışınca pusudaki gaziler hemen tekbir getirdiler, sonra kâfirlere hamle yaptılar ve çok kâfir öldürdüler. Önde bulunan Artuhî, Efrumiyye, Süleyman, Eyyüb ve Abdurrahman-ı Tokatî düşman askerlerine tarif edilemez işler ettiler.
Bu tarafta Melik de ordunun merkezine ulaştı. Kılıç darbesiyle alemi, alemdarı yıktı. Matrobid bu hâli gördü, Melik'in önünden kaçtı. Melik arkasından gitti. Lain kaçtı, Niksar yanında bir taş vardı, o mel'un can acısından, Melik korkusundan attan indi, yürüyerek gitti, o taşın arkasına girdi, gizlendi. Melik Dânişmend onu gördü, atını sürüp oraya gitti. Bir kez nara atıp haykırdı, kılıcını çıkardı, o taşa vurdu. Kılıç o taşı peynir gibi kesti. Lain sıçradı, kaçtı. Melik atına mahmuz vurup ulaştı. Matrobid'e bir kılıç vurdu. Kâfirin başı kırk adım yere gitti. Kâfirler onu görünce artık savaşmadılar, arka arka kaçtılar. Gavarıs'a haber geldi: "Melik Dânişmend babanı öldürdü." dediler. Lain onu işitince kendi canından ümidini kesti, ağlayarak oradan kaçtı, Niksar'a gitti.
Bu tarafa geldik. Melik Dânişmend sonra düşmanların malını ganimet olarak aldı, gazilere paylaştırdılar. Bu fethe sevindiler. Sonra o dağdan inip Niksar karşısında bir ovada konakladılar. Otağ ve çadır kurdular. Birkaç gün rahat olup dinlendiler. İşte on beşinci meclis de burada tamam oldu. Allah'ın izniyle on altıncı meclisi de size anlatırız.