Seyit Battal Gazi'nin VIII. yüzyılın ilk yarısında, Emevilerin Bizans'a karşı yaptıkları savaşlarda kahramanlıklar gösterdiği söylenmektedir.
İstanbul Kuşatması
Halife ordusu İstanbul üzerine yürür. Kayser Asatur, Battal'ı yenemeyeceğini anlar, cadılardan yardım diler. Kuzende cadı, askeriyle birlikte, savaş alanına gelir.
... Kuzende câzû (cadı) ol evvel meydana girdi. Kırk arşın kadd ü kaametiyle (boyu bosuyla) yüz kendi gibi câzûlar bileşince (yanında) od saçarlar. Sünniler anı görüp korktular. Seyyid, Halife önünde dua kıldı, azm-i meydan eyledi (meydana yürüdü), Kuzende câzûya beraber geldi. Çünkim melun, Seyyid'i gördü, eydür (der):
— Kimsin? Seyyid eydür:
— Sen kimi istersin? Câzû eydür:
— Cihanı birbirine uran ve bu Rum vilayetine fitne bırağan sen misin, dedi. Seyyid eyitti:
— Belî, olam (Evet, Oyum.)
Ol melun gözleri kana döndü, el urdu, koynundan taş çıkardı, tez efsun okudu, Seyyid'in üzerine attı. Hemandem (hemen) Seyyid'i ateş kapladı ve ateş içinde ejderhalar peyda oldu, Seyyid'e hamle kıldılar; Seyyid dahi Hızır Peygamber duasın okudu, câzûluk batıl oldu.
... Seyyid, Aşkar'ı sürdü, ileri geldi tîg (kılıç) çaldı, lâîni (lanetlenmiş yaratığı) iki pare (parça) eyledi. Câzûlar leşkerin-den (askerinden) grîv (bağırdı, çığlık) koptu. İslam leşkeri tekbir getirip at saldılar. Seyyid dahi nara urdu, hamle eyledi. Câzû leşkeri ayruk (artık) durmadılar. Kûzende'nin gövdesinden alıp kaçtılar.
Seyyid, kâfir alemin (bayrağını) yıktı. Kayser kaçtı. Şehre giderken leşkeriyle Abdülvehhab pusuda idi, üzerlerine vardı. Kayseri tuttular, esir eylediler, Seyyid katına getirdiler. Seyyid eyitti:
— Ey lâîn! Tez Müslüman ol, yohsa şimdi seni pare pare ederim, dedi.
Kayser eyitti:
— Ey pehlivan! Şimdiki hâlde bana müteallik (bağlı) iki bin şehristan ve heft hezâran (yedi bin) kale vardır. Eğer Müslüman olursam dükelisi [hepsi] elden giderler, asi olurlar. Gelin bu defa dahi bana aman verin, azad edin, haraca kesin, and içeyim ki ayruk İslama kasdetmeyem, dedi. Halife ve Seyyid ve bakî (geri kalan) ulular meşveret kıldılar (toplanıp görüştüler), eyittiler:
— Eğer biz şimdi bunu öldürürsevüz (öldürürsek) şehrin kavmi oğlunu yerine Kayser dikerler... Şehri ise katı muhkem (çok sağlam), üç canibi (yanı) denizdir, savaş ile alınmaz ve leşkerimiz içinde dahi kıtlık olur; çaresi barışmaktır, dediler.
ittifakları şuna erdi kim, barışalar. Döndü Seyyid eyitti:
— Yâ Kayser! Gel imdi bana bu şehirde bir gön (deri) kadar yer ver, nişan yapalım (işaret koyalım) dedi.
— Vereyim, dedi.
Andlaştılar. Haracı boynuna aldı. Seyyid dahi bir sığır gönün bıçağıyla incecik dildi, uzunu dört bin arşın oldu. Şehrin içinde bir yer duttu, buyurdu, kazdılar, nice kiliseler ve nice dükkânlar ve evler harap ettiler. Kayser çünkim anı gördü; sürdü, Halife katına geldiler, Seyyid'den şikâyet eyledi. Eyitti:
— Bir gön yer istedi, şimdi şehrin yarısın harap eyledi, deyip ağladı. Halife Seyyid'e eyitti:
— Niçin öyle ettin, dedi.
Seyyid gazaba geldi (kızdı), bir kez hışm ile (öfkeyle) Kayser'den yana baktı, Kayser'in içine ateş düştü, korktu, geldi Seyyid'in ayağına düştü, eyitti:
— Hudâvendâ (ey efendi)! Her ne kim hatırından geçerse öyle et, dedi.
... Saraylar ve kiliseler yıkıp mescitler bünyâd edip (yayıp) ve bir hûb (güzel) cami ve minare yaptı. Cuma namazını kıldılar ve Kayser'in yedi yıllık haracın alıp vedalaştılar, İstanbul'dan göçüp Malatya'ya geldiler.