A-FELSEFENİN ANLAMI:
İnsanoğlu ilk çağlardan günümüze kadar içinde yaşadığı evreni, bu evrenin nasıl yaratıldığı, kim tarafından yaratıldığı, evrenin yasalarını, insanın evrendeki yerinin, yaşamın amacının ne olduğu gibi soruları merak etmiştir.
Bu sorulara ilk çağlardan günümüze kadar birçok insan tarafından çeşitli cevaplar aranmıştır. Fakat ilk çağlarda bu sorulara verilen cevaplarla mitoloji, diğer inançlar ve duygular iç içedir.
Felsefi düşüncenin ilk örnekleri Eski Yunanda ortaya çıkmıştır. İlk çağlarda Thales diğerleri gibi bu soruları mitolojiye, diğer inanç ve duygulara sarılmadan sadece bağımsız gözlem ve deneyimlerine dayanarak açıklamıştır. Evreninin ana maddesinin (Arche) su olduğunu söylemiştir. Ulaştığı sonuçlar yanlış olsa da yöntemi bugünkü bilimsel yönteme benzer bir yöntemdir. Bu nedenle felsefe tarihinde ilk defa düşünceyi sistemli bir biçimde kullanarak akla ve deneyimlerine dayalı bilgi üretmeye çalıştığı için THALES ilk filozof kabul edilir.
Felsefenin tanımları: Felsefenin günümüze kadar çeşitli tanımları yapılmakla beraber geçerli bazı tanımları şunlardır.
- Sokrates: Felsefe, neleri bilmediğini bilmektir. (Bilgi)
- Platon: Doğruyu bulma yönünde düşünsel bir çabadır. (Düşünce Etkinliği)
- Aristoteles: İlkelerin, ilk nedenleri dolayısıyla da Tanrının bilimidir. (Doğanın ve Tanrının araştırılması)
- Agustinus: Tanrıyı bilmektir. (Yaratıcının bilgisine ulaşma etkinliği)
- Anselmus: İnanılanı anlamaya çalışmaktır. (Dini dogmaların akıl ile temellendirilmesi
- R. Bacon: Deneye ve gözleme dayanan bilimsel veriler üzerine düşünmektir. (Bilim üzerine düşünme etkinliği)
- Descartes: Felsefe bilgeliktir; insanın bilebileceği her şeyin incelenmesidir.( Evren ve evrendeki varlıkların bilgisine ulaşma çabası)
- Campanella: Eleştiridir.(Varolan bilgilerin sorgulanması etkinliği)
- Kant: Bilginin nasıl mümkün olacağını öğrenmektir. (Bilgimizin kaynağını ve doğruluk ölçütlerini araştırmaktır.)
- Jaspers: Yolda olmaktır.(Ulaşılan bilgilerden yeni sorular türeterek sürekli arama araştırma çabası)
- Heidegger: Varlık üzerine düşünmektir. (Varlıkları bilme , araştırma ve sorgulama çabası)
Yukarıdaki tanımlarda da görülebileceği gibi felsefenin tanımı onu ortaya koyan felsefeciler ve ortaya koyuldukları çağın ve toplumun izlerini taşımaktadır. Bu nedenle felsefenin tanımını da yapmak oldukça zor bir uğraştır, ayrı bir felsefi çabadır.
Her ne kadar farklı tanımları da olsa çoğu çevrelerce felsefe yaşadığımız evreni, insanı, toplumu anlamak için sürdürülen bir tür bilgi üretme faaliyeti; aramaya, araştırmaya, sorgulamaya dayanan bir tavır olarak anlaşılmıştır.
Felsefe sözcüğü yunanca iki kelimenin philo (Sevmek, peşinden koşmak) ve Sophia(bilgelik kelimelerinin birleşmiş halidir. Öyleyse “philosophia” yani felsefe bilgiyi sevmek, bilginin veya hikmetin peşinden koşmak, bilgi veya bilgeliği aramak anlamlarına gelmektedir. Özel olarak Antik Yunanlılar için “bilgelik sevgisi” veya “hikmet arayışı” anlamına gelir.
Felsefe; varlık, bilgi, gerçek, adalet, güzellik, doğruluk, akıl ve dil konularında genel ve temel sorunlarla ilgilenen düşünsel bir etkinliktir. Bir mitolog, din adamı, bilim insanı ve sanatçı da düşünmektedir, filozof da. Fakat filozofun düşünme biçimi onlarınkinden farklıdır ve buna mitolojik, dini, bilimsel veya sanatsal düşünme değil, felsefi düşünme denir. Felsefi düşünme akla ve mantığa dayanan düşünceler arasında tutarlılığın olduğu bir düşünmedir. Bununla birlikte her dönemde felsefe farklı işlevler görmüştür yani her dönemde felsefeye yüklenen anlamlar farklı olmuştur. Örneğin ilk çağda felsefe doğanın araştırılması, Orta Çağ Hristiyan dünyasında dini kavramların temellendirilmesi, Yeni Çağda aklın aydınlanması, yakın çağda dil ve bilim kavramlarının açıklığa kavuşturulması, günümüzde ise dil, sanat, toplum ve bilim üzerine çözümlemeler yapılması gibi amaçlara yönelik kullanılmıştır.
Felsefenin içinde merak etme ve şüphe duyguları önemli yer tutar. İnsanın merak etme duygusu doğuştandır. Ancak büyüdükçe diğer bazı duygular gibi onu da kaybedebiliriz. Mevcut bilgilerimizle düşünmeye, hatta aynı biçimde düşünmeye başlarız Çocukken merak ettiğimiz birçok şeyi merak etmekten, araştırmaktan, sorgulamaktan vazgeçeriz. Aslında filozofların sordukları sorular çocukken sorduğumuz soruların daha sistemli ve karmaşık biçimleridir. Bu anlamda felsefe merak ve şüphe etme yeteneğini öldürmeme, merak edileni araştırma, şüphe duyulanı sorgulama etkinliğidir.
FELSEFE-HİKMET İLİŞKİSİ
İlk Çağ Yunan toplumunda felsefecilere bilge denmekteydi. Rivayete göre ilk defa Samoslu Pythagoras (MÖ. 570-M.Ö. 490) kendisinin insan olarak evrenin tüm bilgisine sahip olamayacağı için bilgede (sophos; hakim) olamayacağını, fakat evrenin bilgisini arayan bilgeliğin peşinden koşan biri olarak filozof (bilgelik dostu, bilgeliğin peşinden koşan kimse) olabileceğini söylemiştir. Böylece tarihte filozof kelimesini ilk defa kullanan Pythagoras kabul edilmektedir.
Felsefe ile bilgelik (hikmet) arasında önemli bir ilişki vardır. Felsefe bilginin bilgeliğin peşinden koşma, arama anlamında kullanılmaktadır. Bu bilgelik sevgisi hiçbir çıkara dayanmayan salt bilgiye bilgeliğe ulaşma yolunda elde edilen hazla beslenen bir sevgidir.
Fakat felsefe/filozof ve bilgelik/bilge arasında çeşitli farklar da vardır.
- Bilgiden bağımsız bir filozof düşünülemez ama bilgeler felsefeye pek ihtiyaç duymazlar. Bilgelerin ilgi alanı daha çok bilgi birikimi sahibi olmakla ilgilidir. Bilge, var olan bilgiyi öğrenip koruyan bilgiye sahip olan iken, filozof ise bilgiyi arayan var olan bilgiden yeni bilgi üretip onu yine yeni bilgi üretmede kullanandır. Bilge, bu yönüyle etki-tepki sistemiyle bilgi depolayan bir bilgisayar gibi düşünülebilir. Filozofun ve bilgenin bir sanat eserine bakışları arasındaki fark, aynı oyunu onlarca kez oynamış bir oyuncunun izlemesi ve tiyatro meraklısı bir izleyicinin aynı oyunu ilk defa izlemesi arasındaki fark gibidir. Bu durumda bilge bu oyunu eleştirme konusunda haklı ve bilgilidir ama bilge o oyunda daha önce görmediği bir şey göremez artık onun için orada bir yenilik yoktur. Filozof için ise orada yeni bir şeyler vardır ve bu yeni şeyleri nasıl kullanacağını çok iyi şekilde bilmektedir. Bilge oyun hakkında her şeyi bildiğini düşünürken filozof bilmediği daha pek çok şey olduğunun farkındalığı içindedir. Sokrates’in “bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” sözü de filozofun bu özelliğini dile getirmek için kullanılabilir.
FELSEFENİN KONULARI(ALT DALLARI)
Bilgi Felsefesi(Epistemoloji):Bilgi sorununu ele alır.Bilginin özünü,ilkelerini, yapısını,kaynağını araştırır.
Ele aldığı Sorunlar
Bilgi nedir? Öğeleri nelerdir? Nasıl oluşur? Bilginin kaynağı akıl yada diş dünyamıdır?
Doğru mutlak bilginin ölçütü nedir? Bilgi mutlak mı? Yoksa göreli(rölatif)midir?
Bir şey bilinebilir mi? Bir şeyi nasıl biliriz?
Bilgimiz nesneleri doğru olarak yansıtıyor mu? Vb.
Varlık Felsefesi(Ontoloji):Tek tek varlıkları değil genel olarak varlığı inceleyen felsefe disiplinidir.Varlığın özünü, ilk nedeni ve ilkelerini araştırır.
Varlık var mıdır? Yok mudur? Nedir? Varlığın özü nedir? Değişken midir?
Evren sonlumudur? Başlangıcı var mıdır? Evrende özgürlük var mıdır?
Kaç türlü varlık vardır? Varlığın niteliği nedir?
İnsanın varlık amacı nedir? Evrende amaçlılık var mıdır?
Vb.
Ahlak Felsefesi(Etik):İnsanın yapıp etmelerini(eylemlerini) konu edinir. Bunların ilkelerini inceler.İnsan eylemleri ile ilgili kavramları(iyi, kötü, vicdan, özgürlük, erdem, mutluluk vb.) ele alır.
Ahlakın kaynağı nedir? Ahlaki eylemin bir amacı var mıdır?
İnsan eylemlerinde özgür müdür? Ahlak yargılarının niteliği nedir?
Tüm insanların benimseyeceği ahlâk yasaları var mıdır?Ahlak yargılarının niteliği nedir?
İyi ve kötü nedir? İyilik doğuştan mı? Yoksa sonradan mı kazanılmıştır? Vb.
Siyaset felsefesi: Siyaset felsefesi devlet ve devlet şekilleri, iktidar, egemenlik, meşruiyet, gibi kavramları araştırır.Siyasal olayların ve kurumların oluşumunu açıklamaya çalışır.Bunları siyasal düzenle ilişkileri açısından değerlendirir.Ana konusu devlettir.
İktidar kaynağını nereden alır? Egemenliğin kullanılış biçimleri nelerdir?
Sivil toplumun bürokrasinin anlamı nedir? Meşruiyetin ölçütleri nelerdir?
Devlet nasıl yönetilmelidir? En iyi yönetim biçimi hangisidir?
Devlet-birey ilişkisi nasıl olmalıdır? Bireyin temel hakları nelerdir?
Bilim Felsefesi: Felsefeye özgü düşünme ve çözümleme yönteminden yaralanarak bilimin yapı ve işleyişini aydınlatmayı amaçlayan felsefe dalıdır.
Çeşitli bilimler arasında ortak noktalar var mıdır? Varsa buna dayanarak bilimleri sınıflandırmak mümkün müdür?” Bilim nedir?
Bilgiler topluluğu mudur? Bilimde her şey olup bitmiş midir?
Estetik: Güzel olan’ı(hem doğadaki, hem de insan yapısı) araştıran felsefe dalıdır. Sanat felsefesi de güzeli konu edinir fakat sanat felsefesinin konusu sadece insan yapısı güzelliklerdir.(sanat eseri)Yani sanat felsefesinin konusu Estetiğe göre daha dardır. Bunun yanında sanat fels. sanat eseri ile ilgili kavramların analizi ve problemlerin çözümü ile de uğraşır.
Sanat nedir? Sanat eserinin işlevi nedir?
Bir nesneyi güzel yapan şey nedir? Herkesin güzel dediği bir nesne olabilir mi?
Ortak estetik yargılar var mıdır? Vb.
Din felsefesi
Din felsefesi dini konu edinen, dinin insanın var oluşunun kaynağı insanin doğasının ve kaderinin kaynağı ve değerler ile ilgili sorunları ele alarak sorgulayan felsefe disiplinidir.
Tanrı var mıdır? Onun varlığını gösteren kanıtlar gösterilebilir mi? Vahiy mümkün müdür?
Evren Yaratılmış Bir Varlık mıdır? Yoksa Yaratılmamış (Ezeli ve Ebedi) Bir Varlık mıdır?
Ölüm bir son mudur? Ölümden sonra bir hayat var mıdır?
Ruh var mıdır? Nedir? Ölümsüz müdür? Vb.
Ayrıca bunların dışında tarih, eğitim, tarih gibi felsefe alanları da vardır.
GEÇMİŞTEN GELECEĞE FELSEFENİN FONKSİYONU
Felsefe akla dayanan bir etkinlik olması bilimdeki gibi bir kesinliği olmaması nedeniyle öznel bir etkinliktir. Öznel olması dolayısı ile onu ortaya koyan kişi (filozof) ve toplumun izlerini taşır. Genellikle filozofların ilgilendiği konular ve sorunlar o çağa özgü ya da o toplumu ilgilendiren sorunlardır. Bu nedenle felsefe her dönemde farklı amaçlarla kullanılmıştır.
İlkçağda; (felsefenin başlangıç dönemlerinde) insanı mitolojik açıklamalardan uzaklaştırmış, akla dayalı açıklamalara yöneltmiştir. Filozoflarca ilk çağda doğanın varlığı ve nasıl meydana geldiği soruşturulmuştur. İlk çağ felsefesine doğa felsefesi denmesi bu yüzdendir.
Ortaçağda; Felsefe Avrupa da (skolâstik dönem) dinin etkisi ile kilisenin boyunduruğu altına girmiştir. Dini birtakım inanç ve fikirleri akıl yoluyla temellendirmeye yönelik bir etkinliğe dönüşmüştür..
Yeni ve yakın çağda Rönesans ve reform hareketleri hümanizm akımı ile desteklenmiştir.
Aydınlanmayı başlatan en önemli kişilerin filozoflar olduğunu görüyoruz. 19 ve 20 Yüzyılda ise Bilimdeki gelişmeler ile birlikte bilimde yöntem sorunu vb. bilimsel sorunları ele almış, bilimdeki hızlı gelişmelerle felsefe bu seferde bilim tarafından sınırlanmak istemiş, bu nedenle bilimsel kavramların çözümlenmesine yönelmiştir.
Çağımızda ise; Dil, iletişim, insanın evrendeki durumu teknoloji, küreselleşme vb. konuları ele almaktadır.
FELSEFENİN ÖZELLİKLERİ:
1-)Felsefe akla dayanan (düşünme yasalarına dayanan) bir etkinliktir. Bilimler gibi deneysel yöntemi kullanmaz. Bu nedenle felsefe bir bilim değildir. Bir disiplindir.
2-)Felsefi sorular ve bilgiler onu ortaya koyan kişinin ve içinden çıktığı toplumdan izler taşır. Bu nedenle felsefe farklı çağlarda ve toplumlarda geçerli sorunlara cevap aramak için farklı amaçlarda kullanılmıştır. (Örn: ilk çağlarda evrenin soruşturulması, Skolâstik dönemde Ortaçağda dini bilgilerin aklileştirilmesi, yeniçağda Rönesans ve reform hareketlerinin hümanizm akımıyla desteklenmesi vb.)
3-)Felsefede önemli olan felsefi sonuçlardan çok bu sonuçlara ulaşma çabasıdır. Bu nedenle felsefe soru sorma çok önemlidir. Filozof sorduğu sorulara cevap bulduğunda bu cevaplardan yeni sorular üretir. Tekrar cevaplar arar. Bu döngü hiç bitmez. Felsefi etkinlik sürekli devam eden bir süreçtir. Bu nedenle felsefede yeni ve özgün bir soru ortaya atmak felsefi bir probleme cevap vermekten daha önemlidir.
4-)Felsefe düşünme üzerine düşünmedir. Refleksiyonlu bir bilgidir. Sadece düşünülen değil düşüncenin kendiside sorgulanır. Felsefede daha önce düşünme ve diğer yollarla elde edilmiş tüm bilgiler bilimde, vb. diğer alanlarda tekrar eleştiri süzgecinden geçirilir.
5-)Özellikle felsefe bir meydan okuma; bir karşı çıkmadır.Felsefenin temelinde şüphe, eleştiri ve sorgulama önemli yer tutar.
6-)Felsefi düşüncenin bir özelliği onun analitik(ayırıcı) ve sentetik(birleştirici) işlevidir.(Analitik işlev; filozofun dünyayı anlamak ve kavramak için her türlü bilgi, algı ve sezgi sonuçlarını analiz etmesi yani çözümlemesidir. Sentetik(birleştirici) işlev ise; filozofun çözümlenmiş aydınlanmış verilerden hareketle dünyayı yeniden inşa etmesi, bir bütünlüğe kavuşturmasıdır. Felsefe tarihinde bazı filozoflar analitik bazıları ise sentetik yaklaşımı benimsemişlerdir.)
7-)Felsefede kesinlik yoktur. Çoğunlukla bütün filozoflar birbirinin görüşlerinden şüphe etmişlerdir. Hatta bazı filozoflar kendi ulaştıkları bilgilerden bile şüphe etmiş yeni buldukları cevaplarla eskilerini terk etmişlerdir. Örn: Wittgenstein
8-)Felsefe bir insan etkinliğidir. Ve insanın merak ve hayretinden doğmuştur.
Bir felsefe sorusu nedir?(Felsefe Sorularının Özellikleri)
- Felsefi sorular genellikle rahatsız edici bir sorunun açıkça kanıtlanamadığı noktada ortaya çıkan genel ve temel kavramlarla ilgili sorulardır.
- Başarıyla yanıtlayabildiğimiz 2 türden soru vardır. İlki Görgül (gözlem ve bilimlerle doğrulanabilen) sorular, İkincisi matematikte olduğu gibi bir biçimsel (formel, zihinsel) sistem içerisinde bir şeyle başka bir şey arasında ilişki kurmaya yarayan biçimsel sorular. Felsefi sorular işte bu iki kategoriye de girmeyen tüm insanları ilgilendiren genel sorulardır. Bu nedenle varlık nedir?, Hak nedir? Her şeyin bir amacı var mıdır? vb. sorular felsefi sorulardır. Merak ve şüpheye dayanırlar.
- Bilimde olduğu gibi kesin yanıtları yoktur. Bu nedenle kesin olarak doğrulanması ya da yanlışlanması pek mümkün değildir.
- Kendi içinde tutarlı olmasına rağmen öznel olduğu için genel-geçer değildir. Örneğin Platonun İlk Çağ’da ortaya attığı İdealar kuramı kesin olarak ne doğrulanabilmiş ne de yanlışlanabilmiştir.
- Felsefi sorularla ilgili bir başka özellik ise bu soruların ağırlığının “nedir?” kilit taşına dayanmasıdır? Oysa bilim öncelikle “nasıl?” sorusuna yanıt aramaktadır. Felsefede derin düşünme öncelikle kavramların anlamlarının sorgulanması ile başlar. Çünkü sağlam bir düşünme ; akıl yürütmede kullanılan kavramlar doğruluk için kilit bir özellik taşır. Varlık nedir? Hak nedir gibi. Nedir deki anlam kavramların dildeki anlamıdır. Ancak burada felsefenin sadece dildeki anlamı sorguladığı sonucu çıkmamalıdır. Felsefe sorusu dünyaya yönelmiş buradaki varlık, nesne, olay ve olguları ifade eden dilin anlamında derinleşmeyi, derin düşünceyi başlatır. Oysa Günlük dil anlama ilgisizdir. Sokak kapısı kapalı mı? sorusu belli bir dünya durumunun üzerinde aydınlanmaktadır. Dikkat tek tek sözlerde ya da bu sözlerin birlikteliğinde değil, bu sözler aracılığı ile dünya olaylarının üzerinde yoğunlaşmıştır. Oysa felsefe de soru ise bu kavramların anlamları karşısında duraksama ile başlar, bu kavramların anlamında derinleşme ile devam eder.
Felsefi temellendirme nedir? :Sahip olduğumuz bilgiler nasıl edindik? Böyle bir soruya filozofun verdiği cevap ile bir psikologun verdiği cevap farklıdır. Bu farklılık, filozofun ortaya koyduğu görüşlerini, akla dayanarak ve aşama aşama açıklamış, kullandığı kavram ve sözcükleri açık seçik hale getirmiş, önermeler arasında bir tutarlılık sağlamasından ileri gelir. Bir filozof niçin böyle düşündüğünü, deney ve gözlemlerine dayanarak değil, akılsal çıkarımlarla açıklar; Görüşlerini gerekçelendirir; açıklamalarını mantıksal bir bütünlük içerisine yerleştirebilir. Buna temellendirme denir. Temellendirme ortaya atılan görüş ve iddialar için dayanak ve gerekçe bulma faaliyetidir.
FELSEFEDE TUTARLI DÜŞÜNMENİN ÖNEMİ
Felsefi düşünmede ve filozofların ortaya koydukları felsefi görüş ve sistemlerde tutarlılık büyük önem taşır. Felsefe sorularına filozoflar tarafından verilen cevaplar birbiriyle farklıdır. Tek bir doğru cevabı olmadığı için doğrulanmaları da pek mümkün değildir. Örneğin Herakleitos ile Platon’un felsefi görüşleri arasında tutarlılık aramayız. Aynı konuda aynı yargıya varmalarını beklemeyiz. Hatta birbirine zıt görüşler de ileri sürebilirler. Ancak felsefede önemli olan görüşlerin doğrulukları değil, kendi içinde tutarlı olup olmadıklarıdır. Filozofların görüşlerinin tutarlı olup olmadıklarını sorgulamanın en genel yöntemi temel önermelerinin birbiriyle tutarlı olarak birleştirilip birleştirilmediğidir. Bunu sağlamayan felsefi cevap ve görüşler değer taşımazlar ve tutarsızdırlar.
HAYATIN ANLAMI VE FELSEFENİN İŞLEVİ
Bugün için kesin bilgiler olarak nitelediğimiz bilim ve tekniğin sunduğu bilgiler insanın yaşamı için yeterli bilgiler değildir. Çünkü insanın dini, sanatsal, siyaset, ahlâk vb. yönleri de vardır. Bu alanlarla ilgili düşüncelerinde ve sorunlarında bilim ve teknik insana pek bir şey veremez. Ama insan insan olmanın bir gereği olarak yinede bu alanlara ilişkin konular ve sorunları merak eder. Genellikle varoluşumuzun, hayatımızın anlamı ile ilgili en genel ve en temel metafizik sorulardır bunlar.
Niçin buradayım, hayatımızın bir amacı bulunmakta mıdır? Nasıl yaşamalıyım? Yaşamımız salt bir düş olabilir mi?, İnsanın veya evrenin bir başlangıcı veya sonu var mıdır? vb.
Felsefe ile uğraşan insanların çoğu, tek tek her birimizin bu tür soruları ele alıp incelemesinin büyük önem taşıdığına inanır. Hatta bazıları, sorgulanmamış bir hayatın yaşanmaya değer olmadığını ileri sürer. (Ör:Sokrates) Yaşamına temel aldığı ilkeleri, yaşamının anlamını hiç sorgulamadan sıradan bir varoluşu devam ettirmek hiç bakımdan geçirilmemiş bir araba sürmeye benzetilebilir. Şimdiye kadar hep yeterince iyi bir biçimde çalışmış oldukları için arabanızın frenlerine, direksiyon ve motoruna güvenmekte haklı olmuş olabilirsiniz, ama bu güvende bütünüyle haklı olmayabilirsiniz de. Fren pedalları hatalı olabilir. Ve sizin onlara en ihtiyaç duyduğunuz bir anda iflas edebilirler. Aynı şekilde hayatınızı kendilerine dayandırdığınız ilkeler de bütünüyle sağlam olabilir, fakat siz bundan, dek onları incelemiş oluncaya, emin olmayabilirsiniz.
İşte bu noktada felsefe yaşamımız ile ilgili konularda bize kesin sonuçlar veremese de sorduğu sorular ve ulaştığı cevaplarla ile yaşamımızı anlamlandırmada bize bir bütüncül bakış açısı kazandırır ve ruhsal bir hazza ulaştırır.
FELSEFE AÇISINDAN DİLİN ÖNEMİ
Farklı etkinliklerin farklı ifade araçları vardır. Örneğin bu müzisyenler için nota, mimar için taş ve ya metallerdir. Ressam eserlerini farklı nesnelerle ortaya koyabilir. Mağara duvarına veya kâğıt üzerine çizebilir. Felsefecilerin ise felsefe yapabilmeleri için tek araçları vardır. O da dildir.
Filozoflar sözcükleri, kavramları ve terimleri, cümleleri kullanarak görüşlerini açıklamışlardır. Dilin bütün imkânlarını kullanırken dile yeni sözcük ve kavramlar da kazandırmışlardır. Bir filozofun görüşlerini iyice anlayabilmek için sistemini hangi kavramlara dayandırdığını, kavramların hangi anlamlarını ön plana çıkardığını iyi tespit etmek gerekir. Sokrates gibi filozofları düşündüğümüzde, onların ellerindeki tek aracın gerçekten sözcükler olduğunu görürüz. Felsefe ile dil arasında bu nedenle diğer etkinliklerde olduğundan çok daha fazla ve zorunlu bir ilişki vardır.
Felsefe (felsefeciler) kullandığı sözcükleri dilden alır, onlara çeşitli anlamlar yükler, kavram haline getirir; kavramlar arasında yeni ilişkiler kurar, var olan ilişkileri açıklar.
Bunların yanında daha önce belirttiğimiz gibi felsefi sorgulama ilk önce sözcüklerin dildeki anlamı üzerinde “nedir?” kilit sorusu ile başlar. Dildeki kavramların anlamlarında derinleşir. Anlamın ortamı dildir. Dildeki sözlerdir. Söz dizeleridir. Yalnız buradan felsefe sorularının sadece dili araştırdığı sonucunu çıkarmamalıyız. Felsefe sorusu ne evren olarak evreni, nede dil olarak dili sorgular. Dünyaya yönelmiş dilin anlamında derinleşmeyi başlatarak sorularına yanıt arar. Yeni sorular üretir.
Dil-Anlam-Anlama: Harflerin anlamı olmasa da harflerden oluşan sözcüklerin bir anlamı vardır. Üçgen, tümel, kitap, ağır vb. sözcüklerin üzerinde uzlaşılmış bir anlamı olmalıdır. “Öğrenci dürüst olmalıdır.” dediğimde öğrenci ve dürüst sözcüklerinin anlamını hiç kimse bilmezse bu cümleden hiç kimse bir şey anlayamaz. Anka kuşu ya da kaf dağından bahsettiğimde bu sözcüklerin dış dünyada gerçekliği olmasa bunlarında bir anlamı vardır. Dili kullananlar bu gerçekliğin olmadığını bildiklerinden o sözcüğü kullanabilmektedir.
Dil-Düşünme İlişkisi: Dil ve düşünme arasındaki ilişki çok eskiden beri merak edilen bir konudur. Bu konuda çeşitli araştırmalar yapılmış olmakla beraber değişik görüşler ortaya atılmaktadır. bazı filozoflar konuşmaya sesli düşünme diyerek dil olmadan düşünülemeyeceğini, konuşulamayacağını ve iletişim kurulamayacağını ileri sürmüşlerdir. Örneğin Platon’a göre düşünme içsel ve sessiz bir konuşmadır. Langacker’a göre ise bilinçli bir uğraş olarak incelendiğinde düşünmenin dilden veya konuşmadan farklı bir eylem olduğu görülecektir.
Dil ve İletişim: Dil herhangi bir düşüncenin, niyetin açığa vurulmasını, dolayısıyla bir zihinden başka bir zihine aktarılmasını sağlayan işaretler sistemidir.Dil insanla insan ve var olan şeyler arasında birleştirici bağ kurar.İnsan ancak dil sayesinde başka insanlarla iletişimde bulunabilir. Dil bireye toplum tarafından sunulur. Ancak bu nesnel yapıyı kendince bağlantılar, kavramlar ağı kullanarak yeniden yapılandırır.yani kişi bu nesnel olan yapıyı kendisine özgü yeni bağlantılar kurarak öznel bir ifade aracı haline getirir.
KAVRAMLAR
Kümülatif: Biriken, yığılan
Genel-Geçer: Herkes tarafından aynı biçimde kabul edilen (objektif, sübjektif olmayan)
Mitos: tanrıların tarihçesini, dünyanın yaradılışını, tanrıların hayatlarını ve tabiatüstü varlıkları anlatan inanç ve duygulara dayanan eski dönemlere ait masallardır.
Tutarlılık: Akıl ve mantık ilkeleri ile uyumlu olma(Akla mantığa uygunluk)
Sistemlilik: Belli bir yöntem-yol ile elde edilmiş olma (Örn bilimsel felsefi, dini bilgi sistemlidir.)
Doğrulanabilirlik-Yanlışlanabilirlik: Deney, gözlem ya da diğer bilimsel yöntemlerle sınama yolu bir önerme ile ilgili olarak doğru yada yanlış yargı verebilme
Refleksiyonlu Bilgi: Kendi üzerine dönen sadece düşünülen şeyi değil ait olduğu düşünceyi de sorgulayan bilgi. Örneğin 1- bilgi nedir? 2)Bilginin ne olduğu bilinebilir mi? vb.
Temellendirme: Ortaya atılan görüş ve iddialar için dayanak ve gerekçe bulma faaliyetidir.
Açık-seçiklik: Bulanık olmama, kolayca anlaşılabilir olma
Önerme: Doğru veya yanlış bir iddia,yargı bildiren cümle.Örneğin:Bütün kuş dört ayaklıdır.Bütün insanlar akıllıdır.Önermeleri doğru da, yanlışta olsa bir yargı bildirir.Bu nedenle bu cümleler önermedir.
Dogma: Doğruluğu sınanmadan benimsenen bir öğretinin yada ideolojinin temeli yapılan sav(iddia).
Dogmatik olma: Eleştiriye, kuşkuya, sorgulamaya kapalı olma.
Mutlak olma: Değişime kapalı olma.
Olgu: Deney ve gözlem konusu olan olaylar. Ör: Yağmurun yağması, suyun kaynaması,metalin genleşmesi gözlenebilir ve deney ile sınanabilir.Bu nedenle bu olaylar olgudur,olgusal olaylardır.
Tümdengelim: Genel yargılardan akıl yolu ile tek tek sonuçlar çıkarılmasına dayanan akıl yürütme biçimi.
Örneğin: Bütün metaller genleşir(genel bir yargı)------ÖNCÜL
Bakır bir metaldir. -------------------------------ÖNCÜL
Bakırda genleşir.( SONUÇ ÖNERMESİ----akıl yolu ile öncül önermelerden
çıkarılır.)
Tümevarım:Tek tek deney ve gözlemlerden akıl yolu ile genel yargılara, ilkelere ulaşmaya yönelik bir akıl yürütme biçimidir..Tümdengelimin tersidir.
Örneğin: Bakır metaldir genleşir.(tekil bir yargı)-------ÖNCÜL
Demir metaldir genleşir(tekil bir yargı)----ÖNCÜL
Bütün metaller genleşir(Genel bir yargı. Akıl yolu ile ulaşılır.)SONUÇ ÖNERMESİ.
Metafizik: Tanrı, ruh, ölümsüzlük vb. soyut(deney ve gözlem dışı)konuları ele alan felsefe disiplinidir. Ayrıca metafizik kelimesi duyularla algılanamayan, deney ve gözlem dışı anlamında da kullanılır. Örn:Ruh metafizik bir kavramdır.