Öykü, yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları veya durumları ilgi çekici bir biçimde anlatan kısa yazılardır. Öykü, insan yaşamının bir bölümünü yer ve zaman kavramına bağlayarak ele alan düzyazı türüdür. Bir öyküde olay ya da durum söz konusu olmalı; kişilere bağlanmalı; olay ya da durumun ortaya konduğu yer ve zaman belirtilmeli; bunlar sürükleyici ve etkileyici bir anlatımla ortaya konmalıdır.
Not: Öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belli bir olay içinde gösterilir. Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır.
Hikayenin unsurları: Mekan, zaman, olay, kişiler, dil ve anlatım’dır.
Hikayede Plan: Serim, düğüm, çözüm
Öykü ve romanın kaynağı destan ve masallardır. Okuma yazma yaygınlaşınca, destanın yerini tutan bazı öyküler görülmeye başladı. Başlangıçta yalnız olay anlatılıyordu, zamanla insanın duygu ve düşünceleri, yaşadığı çevre de öykülere girmeye başladı. Gittikçe gelişen öykü, özellikle 19. yüzyılda bugünkü seviyesini buldu.
Eski Yunan’daki fabl ve kısa romanslar, Binbir Gece Masalları öykünün habercileridir. Ama öykü ancak 19. yüzyılda romantizm ve realizm akımlarının yaygınlaşmasıyla edebi bir tür haline gelebildi.
NOT: Dünya edebiyatında Rönesanstan sonra G. Boccacio (Bokasyo), Decameron Öyküleri isimli eseriyle öykü türünün ilk örneğini vermiş, çağdaş öykücülüğün başlatıcısı olmuştur.
NOT: XVIII. yüzyılda Voltaire (Volter) öykü türünde ürünler verir. İnsan dışı yaratıkları ve olmayacak olayları da öykülere karıştırır.
TÜRK EDEBİYATINDA HİKAYE
Tanzimat öncesi tahkiyeli eserlerimiz: Dede Korkut Hikayeleri, Köroğlu Destanı, Masallar, Kerem ile Aslı, Mesneviler
Batılı anlamda öykü:
Avrupaî(batılı) tarzda ilk hikâyeler, Tanzimat Edebiyatı döneminde görülür.
İlk öykü yazarları, Ahmed Midhat, Emin Nihat, Samipaşazade Sezai ve Nabizade Nazım’dı.
İlk öykü denemesi, Emin Nihat'ın Müsameretnâme'sidir (1873).
Edebiyatımızda ilk hikâye Ahmet Mithat Efendi'nin ‘Letâif-i Rivayet’idir.
Not: Letaif-i Rivayet (1870-1895): Ahmet Mithat, 1870 yılından itibaren, Letaif-i Rivayat genel adı altında bir dizi de yayımlamağa başladı. Çoğunlukla büyük hikayelerden kurulu olmakla beraber, bu diziyi meydana getiren yirmi dokuz kitap arasında üç roman (Cinli Han, Bir Acibe-i Saydıyye, Çingene) ve bir de dram (Eyvah!) yer almıştır.
Not: Batı tarzı öykünün ilk olgun örneklerini Servet-i Fünûncular vermiştir. (Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf )
HİKAYE ÇEŞİTLERİ (MAUPPASSANT VE ÇEHOV TARZI HİKAYE)
Dünya hikaye edebiyatı söz konusu olduğunda iki farklı hikaye tarzından bahsedilir. Bunlar; Maupassant tarzı hikaye ve çehov tarzı hikaye'dir. Modern Türk hikayesi de bu çerçevede şekillenmiştir. Ahmet Mithat Efendi veya Emin Nihat'la başlayan modern Türk hikayesi, ilk önce Maupassant tarzı hikayeyi tanımış, onu örnek olarak şekillenip gelişmiş ve günümüze kadar olan seyri içinde de bu tarza olan bağlılığını önemli ölçüde devam ettirmiştir. Türk okuyucusunun Çehov tarzı hikâyeyi tanıması ise, XX. yüzyılın ikinci çeyreğinde mümkün olabilmiştir. Çehov tarzı hikaye formunu Türk edebiyatına kazandıran yazarımız, Memduh Şevket Esendal’dır. 1920'den sonra Çehov'u tanıyan Esendal, bu tarihten sonra kaleme aldığı 200 civarındaki hikayesinde hep Çehov tarzını esas almıştır. Sait Faik'le daha da yaygınlaşan bu tarz da günümüze kadar varlığını korumuş ve korumaktadır.
Fransız Guy de Maupassant (1850-1893) ve Rus Anton Cehov (1860-1904), her ikisi de realist yazarlardır. Ancak Maupassant ve Çehov'un realizmi anlayışları veya realizmi edebi eserde kullanışları ve buna bağlı olarak ortaya koydukları hikaye formları birbirinden farklıdır. Bu durum bize, öncelikle sanatkarın şahsiliğini hatırlatır. İkinci olarak da, yine her sanatkarın mensubu bulunduğu milletin kültürü, tarihi, coğrafyası, ekonomik ve sosyal şartlarından ne derecede etkilenebileceğini düşündürür.
Maupassant ve Çehov tarzı hikayenin belli başlı genel özellikleri ve birbirlerinden farklılıkları:
1- Maupassant ve Çehov, her ikisi de realist yazardır. Ancak malzemenin kullanılış tarzında ayrılırlar.
Maupassant malzemeyi (olay, insan) vurgulamak istediği mesaja göre düzenler. Bu düzenleme neticesinde yaşadığımız hayatın tabiiliği ve bu tabiiliğin sıcaklığı kaybolur.
Çehov ise, malzemenin seçilip ayıklanması, ardından yeniden düzenlenip kurgulanması hususunda fazla müdahaleci değildir. Bu sebeple onun hikayelerindeki olay ve insanlar tabiidir.
2- Maupassant tarzı hikaye olay üzerine kurulur. Olay rasgele seçilmemiştir veya alelade değildir. Hikaye, birtakım iniş çıkışlarla, düğümlerle okuyucunun merak duygusunu ayakta tutar. Vakanın belli bir başlangıcı, yavaş yavaş gelişip gerilimin en üst kısma ulaştığı ortası ve sonucu mevcuttur. Olay örgüsü ani ve şaşırtıcı bir sonla biter. Hayattaki büyük çatışmalar, entrikalar yoğunlaştırılarak metne taşınır.
Çehov tarzı hikaye özenle seçilmiş büyük olaylardan oluşmaz. Her zaman, her yerde ve her insanın yasayabileceği günlük hayat içindeki alelade olaylar tercih edilir. Okuyucuyu heyecana sevk edecek entrikalardan uzak durulur. Eğer büyük bir çatışma yaşanacaksa, bu kısım ya atlanır ya da özetlenir; gerilim bir hayli zayıftır.
3- Maupassant tarzı hikaye "giriş", "gelişme" ve "sonuç" bölümlerinden meydana gelir.
Çehov tarzı hikaye de "giriş" ve "sonuç" bölümleri çoğu zaman bulunmaz. Okuyucu sonuç bölümü olmadığı için hikayenin bitmediği düşüncesini taşır.
4- Maupassant tarzı hikayenin şahıs kadrosu seçilmiş ve idealize edilmiş insanlardır. Onlar alelade değildirler. Büyük ihtiraslar, tezatlar, çatışmalar, entrikalarla dolu, müstesna bir hayat yasarlar. Dış dünya ile çatışma içinde, muzdarip ve bedbin(karamsar) olma, onların değişmeyen vasıflarıdır.
Çehov tarzı hikayenin kahramanlarında ise özenle seçilme, idealize edilme söz konusu değildir. Onlar, herhangi bir ayrıcalıkları olmayan ve her zaman çevremizde görebileceğimiz insanlardır. Çehov tarzında, insanın daha küçük, ama çarpıcı özelliklerinin vurgulanması esastır.
5- Maupassant tarzı hikaye, güçlü bir sosyal muhtevayı amaç edinmiştir. Yapıya ait bütün unsurlar, bu muhtevayı vurgulayabilme endişesine göre şekillenir. Belli bir ahlak dersinin amaçlandığı söylenebilir. Sürekli olarak hayatın kusurlu ve elemli taraflarına bakma geleneği, hikayelere karamsar bir atmosferin hakim olması sonucunu doğurmuştur.
Çehov tarzı hikayenin muhtevası, çok daha günlüktür. Konuyu sezmek, büyük ölçüde okuyucuya bırakılmıştır. Burada da insanın çeşitli psikolojik hallerinin sezdirilmesi (günlük hayat içinde verilmek kaydıyla) esas alınmıştır. Ayrıca konu, çok açık mizahi bir atmosfer içinde takdim edilir. Bu sebeple okuyucu çoğu zaman Çehov tarzı hikayede kendini tebessüm etmekten alamaz.
6- Maupassant tarzı hikayede mekan, insan karakterini şekillendirmede önemlidir. İnsan, çevrenin ayılmaz bir parçası olduğu için mekanın tasviri önem kazanır.
Çehov, mekan üzerinde fazla durmaz. Birkaç kelimeyle onun ana hatlarını belirtir geçer. Mekan tasvirinden faydalanarak atmosfer sağlama söz konusu değildir.
7- Maupassant tarzı hikayede teferruatlı bir anlatım tarzı söz konusudur. Anlatıcı -hangi tarz olursa olsun- geniş imkanlara sahiptir. Açıklama, tasvir ve tahlil gibi belli baslı anlatım tarzlarıyla okuyucunun muhayyilesine fazla bir şey bırakılmaz.
Halbuki Çehov tarzı hikayede anlatıcının yetkileri bir hayli daraltılmıştır. Bu sebeple teferruatlı bir anlatım söz konusu değildir. Dolayısıyla pek çok şey okuyucunun muhayyilesine bırakılmıştır. Gösterme tarzının daha belirgin olduğu Cehov tarzında, sezdirme daha önceliklidir.
Türk edebiyatındaki temsilciler:
Maupassant tarzının Türk edebiyatında en önemli temsilci Ömer Seyfettin’dir. Bu biçimle yazan diğer isimler: Hüseyin Rahmi GÜRPINAR, Ahmet Rasim, Osman Cemal KAYGILI, Sermet Muhtar ALUS, Samet AĞAOĞLU, Haldun TANER, Oktay AKBAL, Mustafa KUTLU’dur.
Çehov tarzının Türk edebiyatında en önemli temsilci Memduh Şevket Esendal ve Sait Faik Abasıyanık’dır. Diğer isimler: Tarık BUĞRA, Sevinç ÇOKUM’dur.
HİKAYEDE PLAN
Herhangi bir konuyla bağlantılı ayrıntıların, bilgilerin, duyguların ya da düşüncelerin mantıksal bir düzene sokulma işine plân denir.
Plân, yazıda birlik ve bütünlüğü sağlar, kişiyi gereksiz tekrarlardan ve zaman kaybından kurtarır.
Tüm düşünce yazılarında olduğu gibi olay yazılarında da plân vardır.
Yazar söyleyeceklerine nasıl başlayacağını, ele alacağı olay ya da durumu nasıl ortaya koyacağını; duygu, düşünce ve gözlemlerini nasıl gerçekleştireceğini; nasıl bir sonuca ulaştıracağını kendince mantıksal bir düzene sokar. İşte bu plândır.
Düşünce yazılarında giriş, gelişme ve sonuç bölümleri bulunurken olay yazılarında, serim, düğüm ve çözüm bölümleri bulunur.
Serim Bölümü:
Bu bölüme "giriş, başlangıç" bölümü de denir. Burada olayın geçtiği yer, zaman ve olayın kahramanları belli başlı nitelikleriyle betimlenir. Bu bölümde ele alınacak olan ya da durum ortaya konur. Serim bölümü ilgi çekici, canlı ve inandırıcı olmalıdır.
Düğüm Bölümü:
Bu bölüme "gelişme bölümü" de denir.
Serim bölümünde sergilenen olay, neden-sonuç ilişkisine göre burada yoğunlaşır.
Merak öğesi doruğa çıkar, ayrıntılar ortaya konur.
Kişilerin konuşmaları genellikle bu bölümdedir.
Çözüm bölümü:
Bu bölüme "sonuç" da denir.
Olayın nasıl sona erdiği, olayın kahramanları ve tanık olanlar üzerinde nasıl bir etki bıraktığı burada ortaya konur.
Gerilimler sona erer, merak ettiğimiz sorular yanıtını bulur.
Düğüm çözülür.
Bu plân daha çok olay öykülerinde karşımıza çıkar. Durum veya kesit öykülerinde olay plânı yoktur.
HİKAYENİN UNSURLARI
Kişiler:
Öyküdeki olayları ya da durumları kişi veya kişiler yaşar.
Öyküde kişi sayısı azdır.
Öyküdeki kişilerin fiziksel ve ruhsal durumları uzun uzun anlatılmaz; sadece olayla ilgili belirgin yönleri verilir.
Öykü kişileri yalnızca insanlar arasından seçilmez.
Canlı, cansız bütün varlıklar öykünün kişisi olabilir.
Olay:
Öykü kahramanının başından geçen olay veya durumdur.
Öyküde belirli bir düzen içinde verilen olay tektir ve ayrıntılardan arındırılmıştır.
Durum öykülerinde olay yok denecek kadar belirsizdir.
Bu tür öykülerde yazar, olaydan çok,gözlem ve izlenimlerini anlatır.
Zaman:
Olayların başlaması, gelişmesi, son bulması belli bir zamanda olur.
Bazı öykülerde zaman verilmez, sezdirilir.
Öykücü zamanı bir düzen içinde vermeyebilir.
Olayın veya durumun son bulmasından başlayarak olayın başlama noktasına doğru gelinebilir.
Yer:
Öykülerde olay veya durum belli bir yerde geçer.
Çevre, uzun betimlemelerle verilmez; öyküyü ilgilendiren yönüyle verilir.
Olay veya duruma bağlı olarak öyküdeki yer değişse de çevre betimlemesi kısa tutulur.
Dil ve Anlatım:
Öyküde akıcılığı sağlayan dildir.
Bu da yazarın dili kullanma yeteneğine bağlıdır.
Dilin kullanımı yazardan yazara değişir; çünkü her yazarın üslûbu farklıdır.
Öykü, ya birinci tekil kişinin ağzından ya da üçüncü tekil kişinin ağzından anlatılır.
Öyküde bütünlüğü sağ layan öğelerden biri de dil ve anlatımdır.
HİKAYE TAHLİL METODU
Öykü tahlili, öyküyü öğelerine ayırarak çözümlemek demektir.
Öykü çözümlemesinin amacı, öyküyü oluşturan öğelerin ana düşünceyle olan ilişkisini okuyucuya hissettirmektir.
Bir eserin başarısı, onu oluşturan öğeler arasındaki uyuma bağlıdır. Bunu ortaya çıkarmak için eserin dikkatlice incelenmesi gerekir.
Edebî eser, onu yazan kişinin yaşamıyla, tarihsel ve sosyal çevresiyle ilgilidir.
Yazar, eserinde yaşamıyla ilgili özellikleri, bulunduğu çevrenin toplumsal yapısıyla bağlantılı duygu ve düşünceleri, çoğu kez kendisinin de farkında olmadığı kaynakları kullanır. Bu kaynaklar, yazarın bilinç ve bilinçaltı güçlerinin etkisiyle birleşerek sanat eserinin oluşmasına olanak verir.
Bir heykeltıraşın çalışması sonucunda oluşan heykel, yapıldığı taştan farklı bir özellik gösterir.
Taşı, sanat eseri biçimine sokan kaynak değil yapıdır.
Öykü çözümleme yöntemi de bu yapının ele alınıp incelenmesi gerçeğini karşımıza çıkarır.
Bu yapı ele alınırken eserin yazarı, sosyal çevresi ve dönemi arasında bir ilgi kurmak eserin çözümlenmesinde bize ışık tutacaktır.
Metin çözümlemesinin belli bir yöntemi yoktur.
Her eser kendine göre bir özgünlük içerdiğinden yöntem, eserin özelliğine göre oluşturulmalıdır.
"Hikâye tahlilinin amacı, işte bu hikâyelerde tasvir edilen insanların içinde yaşadıkları zaman, mekân, sosyal çevre, duygu ve düşünceleri ortaya koymaktadır.
İnsanın hayatını oluşturan bu unsurlar, hikâyenin de esasını teşkil eder. Burada sanat ile hayat adeta birleşir.
Hikayeci, hayatı ne kadar derinden kavrarsa, eseri de o kadar zengin muhtevalı ve güzel olur.
Hikâyeyi tahlil etmek demek, bir bakıma, insan hayatına karışan, ona şekil veren veya onu bozan mesut veya bedbaht eden unsurları, bir kelime ile "gerçek insanı" incelemek demektir.
Mükemmel bir edebî eser, insanı bütünüyle veren eserdir."
Her eserin bir dış yapısı, bir de iç yapısı vardır.
A. Biçim İncelemesi (Dış Yapı)
Öykünün adı
Öykünün alındığı kitap ya da derginin adı
Öykünün yazarı
Öykünün basım yeri ve tarihi
Yazarın bağlı olduğu edebiyat dönemi
B. İçerik İncelemesi (İç Yapı)
Konu Yönünden:
Öykünün özetlenmesi
Öyküde ele alınan konu nedir?
Yazar, konuyu hangi açıdan ele almıştır?
Öykünün serim, düğüm, çözüm bölümleri nereleridir?
Öyküde ulaşılan ana düşünce nedir?
Kişileri Yönünden:
Kahramanların ruhsal ve fiziksel özellikleri nelerdir?
Kahramanlar gerçek yaşamda da karşımıza çıkabilecek tipler midir?
Kahramanlar arasındaki ilgi nedir?
Yer ve Zaman Yönünden:
Öykü nerede geçmektedir?
Bu yerin belli başlı özellikleri nelerdir?
Kahramanların sosyal, kültürel yapılarıyla olayın geçtiği yer arasında bir uyum var mıdır?
Olay ya da durum hangi zaman diliminde geçmektedir?
Olay ya da durum ortaya konurken zamana göre bir düzenlilik yapılmış mıdır?
Dil ve Anlatım Yönünden:
Eserin dili anlaşılır nitelikte midir?
Bugün canlılığını yitirmiş sözcükler var mıdır?
Yazar konuşmalarda ve anlatımlarda dili nasıl kullanmıştır?
Anlatım da öznellik mi, yoksa nesnellik mi ağır basmaktadır?
Yazar nasıl bir anlatım yolu izlemiştir?
Hangi anlatıcı bakış açısı kullanılmıştır?
Dil ve anlatım, yaşanan döneme uygunluk gösteriyor mu?