Türkçede sözcükler geleneksel olarak ad, sıfat, zarf, zamir, edat, bağlaç, ünlem ve eylem olmak üzere sekiz türde toplanmaktadır. Arap dilciliğinin dolaylı etkisiyle sözcükleri adlar, eylemler ve edatlar şeklinde üçe ayıran görüşler de mevcuttur. Adlar, sıfatlar, zamirler, zarflar ve ünlemler ad soylu sözcüklerdir, ad çekim ekleri alabilirler. Kimi araştırmacılar son çekim edatlarını, bağlaçları ve ünlemleri edat başlığı altında toplamaktadır; ancak ünlemlerin ad çekim alabilmeleri bakımından adlarla da ilgisi vardır.
İsimlerin, eylemlerin ve zamirlerin dışındaki sözcük türlerinin sınıflandırılması Türk dil bilgisinin önemli sorunlarından biridir. Bunda eklenme yoluyla çekimlenen Türk dilinde, deyim yerindeyse yükün önemli ölçüde çekim ekleri tarafından taşınması, sözcüklerin gerçek işlevlerini ancak söz diziminde kazanmaları bir etken olabilir.
Sözcük türleri içinde edatların anlamsız, görevli ve işlevli sözcükler olduğu yargısı tam olarak gerçeği yansıtmaz. Nitekim Türkçe Sözlük’te gibi edatına yer verilmiş ve bu edatın dört farklı anlamının bulunduğu örnekleriyle gösterilmiştir. Ancak edatların anlamları tek başlarına değil, oluşturdukları öbeklerde ortaya çıkar.
Türkçenin başka dillerden zamirler dışında bütün sözcük türlerinden kopya yaptığını görüyoruz. Ancak üçüncü şahıs zamirlerinin kökeni karmaşıktır. Aşağıda sözcük türleri genel olarak ele alınmaktadır.
Adlar: Türkçede, adlarda Arapça, Fransızca, İngilizce vb. pek çok dilin aksine dil bilgisel erillik, dişillik özelliği yoktur. Ancak Arapçadan müdir-müdire, Fransızcadan şantöz-şantör gibi erillik-dişillik ayrımı bulunan sözcükler kopyalanmıştır.
Türkçe adlar çoğul yapılırken tamlanan ad çoğul eki almaz. Beşevler, Kırk Haramiler, Yedi Cüceler, Yedi Uyurlar vb. yer adları, efsaneler, masallar gibi istisnalar vardır. Arapçadan ve Farsçadan bazı çokluk gösteren sözcükler ve ekler de kopyalanmıştır. Örneğin Arapça kökenli eşya, evlat, talebe, ulema gibi Türkçede tekil olarak kullanılan, ancak aslında çoğul olan sözcükler ile ebeveyn, tarafeyn gibi ikilik bildiren ve yine Arapça Türkiyat, hayvanat gibi -ât çokluk eki bulunan sözcükler dilimize girmiştir.
Sıfatlar: Adları çeşitli yönlerden niteleyen veya belirten sözcüklerdir. Dolayısıyla sıfatları büyük, sıcak, tatlı, yeşil vb. varlık ve kavramların niteliklerini gösteren niteleme sıfatları ve varlık ve kavramları işaret (bu, şu, o), sayı (bir, birinci, birer, beşte bir vb.), soru (kaç, kaçıncı, kaçar vb.), belirsizlik (birkaç, bütün, hiçbir vb.) bakımından niteleyen belirtme sıfatları olmak üzere ikiye ayırabiliriz.
Türkçede ad ve sıfat arasında kesin bir ayrım yoktur. Sıfatlar herhangi bir sözcüğü nitelemedikleri zaman ad durum eklerini alabilirler, yani ad olurlar. Birçok dilin aksine Türkçede sıfatların evli, saygılı; bilgisiz örneklerindeki -lI ve -sIz ekleri vb. yapıların dışında özel biçimleri yoktur. Bu yapılar da ad gibi kullanılabilir. Ancak Arapçadan kopyalanan nispet î’si bulunan dinî, millî, resmî vb. sıfatlar ile Batı dillerinden kopyalanan analitik, demokratik, septik ; kültürel vb. sıfatlar ad gibi kullanılmaz.
Sıfatlarda karşılaştırma güzelce < güzel < daha güzel < en güzel örneklerinde görüldüğü gibi daha ve en zarflarıyla yapılır. Sıfatların bir alt derecesi ise eşitlik durumu eki -CA ile yapılır. Arapçadan ‘daha iyi’ karşılığında ehven, ‘daha gerekli’ karşılığında elzem vb. karşılaştırma ifade eden kopyalar da vardır.
Zarflar: Zarflar; eylemlerin, sıfatların ya da başka zarfların önüne gelerek onları yer, zaman, durum, ölçü ve soru bakımından niteleyen, açıklayan sözcüklerdir.
Zarflar, ad soyundan gelen genel anlamlı sözcüklerin anlamlarını daraltır, sınırlar; zarflar yüklemle doğrudan ilişkilidir.
Zarflar zaman (dün, bugün, şimdi), yer ve yön (ileri, geri, içeri, dışarı, yakın, uzak), niteleme ve tarz/durum (iyi, kötü, böyle, şöyle, akıllıca), azlık-çokluk/ölçü (en, daha, pek, çok), soru (acaba, niçin) bakımlarından sınıflandırılır. Kalıplaşmış, yapım eki niteliği kazanmış özel durumlar dışında, zarfların ad çekim ekleri almadığı görülüyor.
Zamirler: Zamirler, geleneksel dil bilgisinde bir adın veya ad öbeğinin yerini tutabilen ad soylu sözcüklerdir. Örneğin, “Son sınıf öğrencileri diplomalarını almak üzere biz öğretim üyelerini bekliyorlardı.” cümlesinde ‘son sınıf öğrencileri’ öbeği yerine onlar, ‘biz öğretim üyelerini’ yerine bizi zamirleri kullanılabilir. Aitlik eki -ki bulunan seninki vb. yapılar da cümlede zamir işlevi kazanabilir.
Zamirler; şahıs zamirleri (ben, sen, o vd.), işaret zamirleri (bu, şu, o; bunlar, şunlar, onlar), belirsizlik zamirleri (bazısı, birçoğu, birkaçı, diğeri, herkes, öbürü vb.), soru zamirleri (kim, ne, hangi, kaçı, kaçınız vb.) olmak üzere dörde ayrılır.
Şahıs zamirlerinde ikinci çokluk şahıs zamiri siz ve sizler, nezaket ifadesi olarak ikinci tekil şahıs, birinci çoğul şahıs zamiri biz ise alçak gönüllülüğü ifade etmek üzere birinci tekil şahıs zamiri yerine kullanılabilir.
Zamirler dillerin en eski sözcüklerindendir. Dolayısıyla çekimlenmede kimi eskicil özellikler gösterebilirler. Örneğin ben, sen, o zamirleri yaklaşma durumu eki aldıklarında bana, sana, ona biçimlerine gelişmektedir. Türkçede üçüncü kişi zamiri aslında işaret sıfatıdır. Üçüncü kişi zamiri Türk dil biliminin karmaşık konularındandır.
Türkçede zamirler İngilizce gibi (I ‘ben’, ancak me ‘beni’; we ‘biz’, ancak us ‘bizi’) kimi dillerin aksine cümlede nesne olmaları durumunda yerlerini farklı sözcüklere bırakmaz (ben-beni, biz-bizi).
Türkçede yüklemin ifade ettiği işin yükleme döndüğünü gösteren ve bu yolla özneyi vurgulayan dönüşlülük zamiri kendi, kendim, kendin, kendi/kendisi vb. iyelik ekleriyle çekimlenir.
Edatlar: Kendilerinden önceki ad soylu sözcüklere yalın (başka, gibi, içre, ile, üzere), yaklaşma (doğru, göre, kadar, ilişkin, karşı, rağmen), uzaklaşma (başka, beri, bu yana, dolayı, itibaren, önce, sonra), ilgi (gibi, için, ile, kadar) vb. ad durum ekleriyle bağlanarak cümle ögesi olabilen veya diğer sözcük ve sözcük öbekleriyle ilişki kuran, anlamdan çok görev yönü ağırlıkta olan çekimsiz sözcüklerdir: kum gibi, cihan içre; akşama doğru, konuya ilişkin; senin gibi, onun kadar; dünden itibaren, sabahtan beri vb.
Boyunca; esnasında, hakkında, sayesinde, uğrunda, zarfında; yerine; bakımından, tarafından, yüzünden vb. adlara yalın veya ilgi durumu eki ile bağlanan ikincil son çekim edatları bulunmaktadır. Eklemeli dillerde ön son çekim edatı bulunmaz.
Bağlaçlar: Bağlaçlar sözcükleri veya cümle ögelerini birbirine bağlayan çekimsiz sözcüklerdir. Bağlaçlar sıralama (ve, ile), denkleştirme (veya, veyahut, yahut), karşılaştırma (dA... dA, hem... hem, ya... ya) ifade edebilir. Cümle başı bağlaçları (ancak, fakat, hatta, lakin, yalnız vd.) aralarında bulunduğu cümleleri birbirine bağlar. Sona gelen bağlaçlar da (bile, da, dahi, ise, ya) aynı şekilde sözcükleri, sözcük öbeklerini ve cümleleri birbirine bağlar. Bağlaçlar, edatlar gibi anlamdan çok, görev ve işlev sözcükleridir.
Ünlemler: Diğer sözcük ya da sözcük öbekleriyle doğrudan söz dizimsel ilişkisi bulunmayan ve çekime girmeyen ‘aşırı ve ani’ duygu (ah, vah), seslenme (bre, hey, yahu), sorma (hani, niçin), gösterme (işte), cevap (evet, hayır, yok) vb. ifade eden veya doğa seslerini taklit eden (çat, fıs, pat) sözcüklerdir.
‘Allah!, Oğlum!’ örneklerindeki gibi diğer sözcük türleri de ünlem olarak kullanılabilir. Ünlemlerin bir bölümünün adlara yakın olduğunu, çekim ve yapım eki alabildiklerini biliyoruz.
Eylemler: Eylemleri kısaca cümlede yüklem görevinde bulunabilen sözcükler olarak tanımlayabiliriz. Geleneksel tanımıyla eylemler yapma, olma vb. bildiren sözcüklerdir. Daha ayrıntılı bir tanımla, eylemler cümle içinde sayı, görünüm, kişi, kip, çatı kavramlarını taşıyabilen sözcüklerdir. Adları yüklemleştiren ekler de aslında art zamanlı olarak eylemdir.
Eylemler nesne alıp almamalarına göre geçişli ve geçişsiz olarak ikiye ayrılır. Nesne alanlara geçişli eylem, almayanlara geçişsiz eylem adı verilir. (ev/evi) bul-, (su/suyu) içeylemleri geçişli, gül, uyueylemleri ise “ne/neyi, kim/kimi, nere/nereyi” sorularına cevap veremeyen, yani nesne alamayan geçişsiz eylemlerdir.
Aslında geçişsiz olan koş-, yüzvb. kimi eylemler Yüz metreyi on beş saniyede koştu, Elli metreyi yirmi saniyede yüzdü vb. örneklerde olduğu gibi spor terminolojisinde geçişli olarak da kullanılabilmektedir.