Klasisizm:
Klasisizm sözcük anlamı olarak “kuralcı sanat yolu” demektir.
Klasik edebiyat Yunan ve Latin edebiyatlarına bağlıdır. İşlenen konular eski Yunan veya Latin’den alınır.
Klasisizm göre önemli olan “akıl ve sağduyudur”dur. Duygular gelip geçicidir, akıl ise daimidir. Klasik dış dünya ve tabiatla hiç ilgilenmemişler;insanın tabiatı,iç alemi ile ilgilenmişlerdir.
Sanatçılar eserinde kişiliklerini gizlemişler, duygu ve düşüncelerini açığa vurmamışlardır. Eserlerde kahramanlar toplumun üst tabakasından, aristokrat kesiminden seçilmiştir.
Klasik eserde; kusurlu, sakat, özürlü kişilere rastlanmaz. Yalnız seçkin ve olgun insanların ruh halleri işlenmiştir. Klasisizmde dil, ince ve süzme bir dildir; bayağılıktan, kaba sayılabilecek sözlerden uzaktır. Klasik tiyatroda üç birlik kuralı diye bilinen; konu (olay) birliği, mekan (yer) birliği ve zaman birliği kuralı vardır.
Klasisizm tiyatro sahasındaki temsilcileri; trajedi türünde j. Racine, P. Corneille; komedi türünde Moliere’dir. Diğer türlerdeki temsilcileri olarak; fabl türünde La Fontaine, eleştiride Boileau, roman türünde Fenolen, ayrıca denemeleriyle Le Bruyere sayılabilir.
Türk edebiyatında klasisizm, konuların eski Yunan ve Latin’e bağlılığı nedeniyle pek ilgi görmemiştir. Akla değer vermesi ile Şinasi, ayrıca Moliere’den yaptığı tercüme ve adaptasyonlarla Ahmet Vefik Paşa klasisizmden etkilenen sanatçılar olmuşlardır.
Romantizm:
Romantizm klasisizme tepki olarak doğmuştur. Romantizmin ortaya çıkmasına, 1789 ihtilali sonrasında Fransa’daki karışık durum ve yaklaşık iki yüzyıl boyunca klasisizmin sanatçıyı sıkan sıkı kuralları sebep olmuştur. Yunan mitolojisi yerine Hıristiyanlık ve mili efsaneler işlenmiştir. Romantizm, klasisizmin ihmal ettiği din duygusuna dayanır. Klasikler akla ve aklın ilkelerine önem veriyorlardı. Romantikler ise hayal ve duyguya büyük önem verdiler.
Sanatçılar eserde kişiliklerini saklamamışlar ortaya koymuşlardır. Olaylar karşısında şahsi duygu, düşünce ve izlenimlerini anlatmışlardır. Sanatçılar öğüt verdiler, duygulandırdılar.
Romantikler eserlerinde ideal insan yanında, acayip, gülünç, kaba, çirkin, kötü insan ve nesnelere de yer verdiler. Eserinde iyi-kötü, ak-kara çatışması vardır.
Romantizmde nasıl iyiyle kötü, güzelle çirkin yan yana yaşayacaksa dildeki kelimelerin de güzel, çirkin diye ayırım yapılmadan sanata girmelerinde sakınca yoktur.
Fransız edebiyatında şiirleri, romanları ve dramları ile Victor Hugo bu akımın öncüsüdür. Fransız edebiyatında A. De Musset, A. Dumas, A, J.J. Rousseau; Alman edebiyatında Goethe, Schiller İngiliz edebiyatında da Lord Byron bu akımın önemli isimleridir. İngiliz sanatçı Shakspeare romantizmin kaynağı sayılır.
Tanzimat dönemi sanatçıları bu akımdan geniş hayallere, milli ruha, tabiata bağlılığa verdiği önem nedeniyle etkilenmişlerdir. Namık Kemal, Şemşettin Sami, A. Mithat Efendi (bir ölçüde), AddülHak Hamit ve şiirlerinde Recaizade M. Ekrem romantizmi benimsediler.
Realizm :
19. yüzyılın ikinci yarısında romantizme tepki olarak doğmuş, gerçeği olduğu gibi anlatma yolunu tutmuştur. Realistler gözleme çok önem verirler. Gözlem ve gözleme dayalı sonuçlar çok önemlidir. Realizm daha çok roman ve hikaye türlerinde gelişmiştir.
Realizme göre, sanatın sanattan başka gayesi yoktur. sanatın din, ahlak ve sosyal yönden bir amacı yoktur.
Kahramanlar karakterlerine, yaşlarına ve içindeki yaşadığı çevreye uygun olarak tanıtılır. Çevre her yönüyle incelenir. Gözlem sonucunda belgeler oluşturulur. Bu belgeler eser için başlıca kaynaktır. Çevrenin kişiler üzerindeki etkisine inanılır.
Realizmin kurucuları Honore de Balzac, Tolstoy’dur. Stendhal, G. Flaubert, Goncourt Kardeşler, Dostoyevski, A. Çehov realizmin önemli temsilcileri arasındadır. Türkiye’de ilk realist roman ve hikaye yazarları Recaizade M. Ekrem, Sami Paşazade Sezai ve Nabizade Nazım’dır. Halit Ziya realizmin gerçek temsilcisidir. Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Refik Halit de realizmden etkilenmişlerdir.
Natüralizm:
Determinizmim anlayışını romana getiren bu akım 19. asrın ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkmıştır. Determinizme göre tabiat olaylarında aynı sebepler, aynı şartlarda aynı sonucu doğurur. Natüralistler determinizmi topluma ve insana uyguladılar. Toplum büyük bir laboratuar, insan deney konusu, sanatçı da bilgin sayıldı.
Natüralistlere göre bedenden ayrı bir ruh yoktur. insanların hayatı bayağı, çirkin, aşağılık içgüdülerden ibarettir. Kötü çevreler, kötü kişileri yetiştirir. Kişinin bunda günahı yoktur. Tasvir de oldukça önemlidir.
Natüralizmin kurucusu Emile Zola’dır. Diğer önemli temsilcileri Guy de Maupassant, A. Daudet ve J. Steinbeck
İlk Türk natüralisti Beşir Fuat’tır. Türk edebiyatında Hüseyin Rahmi ve Nabiza-de Nazım natüralizme uygun eser vermişlerdir.
Parnasizm:
“Sanat için sanat” anlayışına dayanan Parnasizm akımı 19. yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkmıştır.
Realizmin şiire uygulanan biçimidir, denilebilir. Şiir sanatında gelişmiştir. Parnasizm toplumun problemleri ile ilgilenmemiş dış görünüşe önem vermiştir. Mısrayı, güzel bir şekilde yan yana getirilmiş bir kelime dizisi olarak düşünmüşler, mısranın özünde bir duygu aramamışlardır. Ölçü ve kafiyeye özen göstermişlerdir. Ahenge yardımcı olduğu için kafiyeye önem vermişlerdir.
Bizim edebiyatımızda Yahya kemal –gerek biçim gerek konu- bütün yönleriyle parnasizm temsilcisidir. Şiirde biçime, dile verdiği önem yönüyle Tevfik Fikret parnasizmden etkilenmiştir. Parnasizmi ilk tanınan ise Cenap Şahabettin olmuştur.
Sembolizm:
19. yüzyıl son çeyreğinde parnasizme tepki olarak doğmuştur. Sembolistler eşyanın sert görünüşünden uzaklaşıp onu belirli bir kapalılıkta gölgeli, kızıllıkta görmeye çalışıyorlardı.
Her şeyi rüyadaymış gibi görmek, açıklık ve belirginlikten uzak durmak, sembolizmin en önemli problemidir. Şiirde sanatçı “kızıl akşamları, sararan yaprakları, durgun suları, alaca karanlıkları” işler.
Sembolistlere göre şiirde önemli olan musikidir. Müzik değeri olmayan kaba, kuru kelimeler kullanılmaz.
Ünlü sembolist şairler; C. Baudelaire, S. Mallerme, A. Rimbaud, P. Verlaine, P. Valery’dir. Edebiyatımızda sembolizmin temsilcisi Ahmet Haşim ‘dir. Cenap Şahabettin de sembolizmden etkilenmiştir.
Sürrealizm:
Kelime anlamı “gerçek üstücülük” demek olan bu akım 1924’te Fransa’da ortaya çıktı. Sürrealizm, Freud’un düşüncelerinin etkisindedir.
Sürrealizme göre, insan kapalı bir kutudur; isteklerini, gerçek kişiliğini; gelenek, örf, din gibi bazı dış baskılar nedeniyle açığa çıkaramamaktadır. İnsanın ne olduğu gösterebilmesi için aklın, mantığı, geleneklerin baskısından sıyrılması gerekir. Garipçiler bu akıma mensuptur.
Empresyonizm : İzlenimcilik
Kübizm:
Daha çok resimde kendini göstermiştir.
Fütürizm:
Makineyi ve hızı sanata sokan bu akım da 20. yüzyılda ortaya çıkmıştır.
Dadaizm :
Dadaistler her şeye kuşkuyla baktılar. Kuralsızlık kuraldır.