Babür Şah
Ali Şir bey Nevai, Mirza'nın beyi değil, belki musahibi idi. Çocuk iken, bir mektepte imişler. Hususiyetleri çokmuş. Bilmiyorum, hangi kabahatinden dolayı, Sultan Ebu Said Mirza onu Herat'tan ihraç etmiş. Semerkand'a gitti ve orada bulunduğu birkaç sene içinde Ahmed Hacı Bey onun mürebbi ve hamisi idi.
Ali Şir Bey tabiatının nezaketi ile meşhurdur. Halk onun nezaketinin devletinin gururundan ileri geldiğini zannederdi; fakat öyle değilmiş ve bu sıfat onda fıtri imiş. Semerkand'da iken de böyle nazik tabiatlı imiş. Ali Şir Bey emsalsiz bir adamdı. Türk dili ile o kadar şiir söylemiştir ki, kimse o kadar çok ve güzel söylememiştir. Altı mesnevi kitabı nazmetmiştir.
...
Dört gazel divanı tertip etmiştir. Rubaileri de vardır. Bunlardan başka bazı eserleri de vardır; fakat bu zikredilenlere nisbetle daha aşağı ve daha zayıftır. İnşalarını, Mevlana Abdurrahman Cami'yi taklid ederek, toplamıştır.
Musikide de iyi şeyler bestelemiştir. Güzel nakışları ve güzel peşrevleri vardır. Fazıl ve hüner ehilleri için, Ali Şir Bey kadar mürebbi ve hami olan bir adamın hiçbir zaman zuhur ettiği malum değildir. Sazda ileri gelenlerden Üstad Kul Muhammed, Şeyhi ve Hüseyin Udi, Ali Şir bey'in terbiye ve himayesi ile bu derece terakki ve şöhret bulmuşlardır. Üstad Behzad ve Şah Muzaffer resimde Ali Şir Bey'in gayret ve ihtimamı ile bu derece meşhur ve maruf oldular. Bu kadar hayırlı işlerde pek az kimse bu derece muvaffak olabilir.
Oğulsuz -kızsız ve karısız- ailesiz olarak, dünyada tek başına ve bekar yaşadı. Önceleri mühürdardı. Orta yaşlarında bey olup, bir müddet Esterabad'da hükumet sürdü. Sonraları sipahiliği terketti. Mirza'dan hiçbir şey almazdı. Bilakis kendisi her sene Mirza'ya mühim miktarda hediyeverirdi. Sultan Hüseyin Mirza Esterabad seferinden döndüğü zaman, istikbale geldi. Mirza ile görüşüp, kalkmak istediği zaman, kendisine bir hal oldu; kalkamadı. Kaldırıp elde götürdüler. Hekimler hiçbir teşhis koyamadılar. Ertesi gün Tanrı rahmetine kavuştu. Şu beyiti haline uygun düşer: