Türk Halk Şiiri, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2382, Açıköğretim Fakültesi Yayını No: 1379, 2011.
Âşığımızın doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. Ancak bazı araştırıcılar onun doğum ve ölüm tarihlerini, farklı ve bilimsel olmayan yöntemlerle yaklaşarak, birbiriyle bağlantısı olmayan yıllara bağlamaktadırlar: Doğum tarihi için 1015 (1606), 1045 (1636)’i uygun bulurlarken ölüm tarihi için de 1090 (1679), 1100 (1689) yıllarına işaret etmektedirler.
Asıl adı konusunda da farklı görüşler vardır: Mehmet, Hasan, Halil ve Smayıl (İsmail) Elbette birini asıl ad olarak seçmekte zorlanacağız.
Daha çok kabul gören görüşe göre o, Adana’nın Feke ilçesinin Göğçeli köyündendir. Ancak, başka il, ilçe ve köylerimiz de ona sahiplenmektedir: OsmaniyeBahçe-Farsak, Mersin-Mut-Çukur (yeni adı Karacaoğlan), Karaman-Ermenek, OsmaniyeKadirli-Yusuf İzzettin (Binboğa), Aksaray-Kargın, Gaziantep-Nizip, KilisMusabeyli. Ayrıca, bu konuda Türkmenistan, Azerbaycan ve Balkanların da Karaca Oğlan’a sahip çıktıkları unutulmamalıdır.
Karaca Oğlan’ın mezarı ise, tıpkı Yunus Emre’ninki gibi ülkemizin değişik bölgelerine bağlanmaktadır: Yozgat-Sorgun, Karaman-Başdere, Mersin-Mut, KahramanmaraşGazel Yaylası, Osmaniye-Düziçi-Düldül Dağı, Erzurum-Oltu-Zemzem Dağı, Osmaniye-Bahçe-Hodu Yaylası, Mersin-Tarsus.
Karaca Oğlan araştırıcıları birden fazla Karaca Oğlan’ın olduğunu ve bundan dolayı elde bulunan şiirlerin aynı mahlaslı Karaca Oğlanlarla karışmış olabileceğini belirtmektedirler. Bu yüzden burada diğer Karaca Oğlanların da kısaca tanıtılması gerektiğini düşünüyoruz.
Bu yüzyılın Karaca Oğlan’ı ayrıca Güneyli Karaca Oğlan ve Çukurovalı Karaca Oğlan diye de bilinir. Âşığımızla ilgili bazı belgeler vardır. Bu belgelerin başında 1610 Polonya doğumlu Albert Bobowski’nin 1650 yılında yazdığı Mecmûâ-i Sâz ü Söz adlı eseri gelmektedir. Daha sonra Ali Ufkî adını alacak olan Bobobwski Karaca Oğlan’ın iki şiirine ve onların notalarına yer verir.
Delindi dilber delindi
(Sakaoğlu 2004: 872) .
Çağdaşı olan Gevheri ile sanki karşılıklı olarak şiir söylemişler edasıyla kayıtlara geçen şiirler aslında bir meraklısı tarafından bir araya getirilmekten öte bir değer taşımamaktadır. Şiirlerin veriliş tekniği geleneksel karşılaşma yöntemlerine uymamaktadır. Ancak her iki âşığın da aynı yüzyılda, XVII. yüzyılda, yaşadığının güzel bir ifadesidir.
Bu arada Latifi Tezkiresi’nde yer alan Kar’oğlan türküsün şâir sözünden şeklindeki bir mısradan hareket edenler bu söyleyişi XVII. yüzyılın Karca Oğlan’ına bağlamaya çalışırlar. Oysa anılan tezkire 1546 yılında yazılmıştır.
Ayrıca, Âşık Ömer’in Şairnâmesi’nde yer alan aşağıdaki dörtlükten hareket eden bazı araştırıcılar oradaki Karaca Oğlan’ı Ömer’in çağdaşı olarak gösterirler. Oysa Karaca Oğlan’ın arasında yer aldığı âşıkların tamamı XVI. yüzyılın âşıklarıdır. Kaldı ki Ömer, adını andığı âşığın ‘eski mesel’ ve ‘ozan’ olduğunu söyleyerek eskiliğini vurgulamaktadır.
Biz şair saymayız öyle ozanı
(Sakaoğlu 2004: 56).
Bütün bu açıklamalardan sonra Karaca Oğlan’ın adının geçtiği her belgeye bağlanarak farklı yüzyıllara alınması yerine belgenin yüzyılına göre farklı yüzyılların âşığı olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Karaca’oğlan’ın Şiirlerinde Geçen Tarihî Olaylar Karaca Oğlan’ın bazı şiirlerinde Halep’in fethi, Nemse Kralı ve Acem Şahı’na savaş açılması, vb. olayların da ele alındığı görülür. Onun “turnalar” redifli bir koşmasından hareket eden bazı araştırıcılar âşığımızın tarih olaylarıyla ilgilendiğine de işaret etmektedirler. Ancak bu tarihî olaylarla Karaca Oğlan’ın ilgisi yoktur. Karaca Oğlan’ın şiirlerinde bazı tarihler veriliyorsa da bunlara temkinli yaklaşılması gerekir. Şiirlerde Karaca Oğlan’ın doğum ve ölüm tarihinin dörtlüklerin içerisine serpiştirildiğini görüyoruz. Bunların hiç birisi doğru değildir, çünkü bu şiirler sözlü kaynaklardan tespit edilmiştir; Karaca Oğlan’a aitliği bile tartışmalıdır.
Karaca Oğlan’ın şiirleriyle Ercişli Emrah, Âşık Kerem, Âşık Sefer Ali (Azerbaycan), Kayıkçı Kul Mustafa, Gündeşlioğlu, Gevherî, Âşık Ömer, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, vb. âşıkların bazı şiirleri karışmıştır.
Hayatı ve şiirlerine bağlı olarak oluşan bazı hikâyeler vardır. Bunlar arasında en önemlisi, Radloff tarafından derlenen Karaca Oğlan ile İsmikan Sultan’dır. Ayrıca Azerbaycan’da Gul Mahmut, Türkiye’de Nar Mahmut veya Han Mahmut adlarıyla bilinen hikâyeler halk hikâyesi özelliği gösterirken, diğer metinler daha çok bir türkünün hikâyesi gibidir.
Karaca Oğlan ile ilgili olarak anlatılan birkaç da efsane vardır. Bugün Mersin ilinin Mut ilçesinin Çukur (Karacaoğlan) köyünde mezarının olduğuna inanılan Karaca Oğlan ve Karaca Kız’ın mezarlarında, cuma geceleri ışık görülmektedir. Başka bir efsaneye göre de; Karaca Oğlan, Mersin ilinin Tarsus ilçesindeki Ashab-ı Kehf Mağarası’na girdikten sonra kaybolmuştur. Bir başka rivayete göre ise o, Kahramanmaraş ilinin Elbistan ilçesinde sazını bir çam ağacına asmış ve bir daha görülmemiştir.
Karaca Oğlan’ın hayatı ve şiirleri tiyatro (Dinçer Sümer’in Karacaoğlan ve Sabahattin Engin’in, Karaca Oğlan ve Herşeyden Üstün); resimli roman (Yaşar Kemal [Göğçeli], Karacaoğlan, resimleyen: Münif Fehim, Cumhuriyet gazetesinin 29 Nisan3 Ağustos 1956 tarihleri arasında 98 gün boyunca yayımlanmıştır.); fotoroman (Metin Soysal tarafından Karacaoğlan adıyla hazırlanan çalışma Kelebek gazetesinde, 24 Ağustos-29 Eylül 1973 tarihleri arasında 34 gün boyunca yayımlanmıştır.); sinema filmi (Karacaoğlan, 1955 Karacaoğlan’ın Kara Sevdası, 1959 Karacaoğlan, 1966); halk kitapları (Muharrem Zeki Korgunal, Murat Uraz, Faruk Rıza Güloğlu, Rasih Yukay, Feyzi Gürgen, Yaşar Kemal, İbrahim Zeki Burdurlu, Abdullah Toros) olarak da yayımlanmıştır.
Türk âşık şiirinde hakkında en çok bildiri sunulan, makale ve kitap yayımlanan âşık Karaca Oğlan’dır. Karaca Oğlan ve şiirleri hakkında sadece Türkiye’de değil Türkiye dışında da (Almanya, Azerbaycan, Türkmenistan) yüksek lisans ve doktora seviyesinde akademik çalışmalar yapılmıştır.
Karaca oğlan’ın şiirleri, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, Macarca, Sırp-Hırvatçası, İsveççe, vb. dillere çevrilmiştir.
Karaca Oğlan’ın şiirleri; plak ve kasetlerle ününe yakışan yeri almıştır. Bugün Karaca Oğlan’ın şiirlerinin önemli bir kısmı türküleşmiştir. Böylece de “Karaca Oğlan çığırma” geleneği, sanatçıların dilinden geniş kitlelere ulaşma imkânı bulmuştur.
Karaca Oğlan özellikle Çukurova yöresinde yetişen âşıkları (Dadaloğlu, Gündeşlioğlu, Deli Boran, Beyoğlu, vb.) etkilemiştir. Onlar Karaca Oğlan’sız program yapmazlar. Bugün hangi Çukurovalı âşığa, “Kimden etkilendiniz?” diye sorarsanız; verecekleri cevap, “Karaca Oğlan dedemizden.” olacaktır. Doğu Anadolu Bölgesi âşıklarının Köroğlu’suz program yapmadıkları gibi, Çukurova yöresi âşıkları da Karaca Oğlan’ı anmadan program yapmazlar.
Çağdaş şairlerden Rıza Tevfik, Cahit Külebi, Ülkü Tamer, Melih Cevdet Anday vb. de Karaca Oğlan’dan etkilenmişlerdir.
Karaca Oğlan’ın şiirlerinde yer yer sanatlı söyleyişler görülür. Şiirlerinin dili durudur ve derlendiği bölgenin dil özelliklerini yansıtmaktadır. Onun şiirlerinde yadırganacak Arapça ve Farsça kelimeler yok denecek kadar azdır. Ancak bu şiirlerin dili Karaca Oğlan’ın mı, yoksa derleme yapılan kaynak şahsın mı? Bu sorunun cevabının “Derleme yapılan kaynak şahsındır.” şeklinde olması daha doğrudur. Bu sebeple Karaca Oğlan’ın dili ve üslubuyla ilgili verilen bilgilere, ölçülü bir şekilde yaklaşmamızda yarar vardır.
Şiirlerinde diğer saz şairleri gibi aşk, sevgi, tabiat ve güzellikleri işlemiştir. Pek çok kaynak onun din dışı konularda şiir söylediğini yazarsa da, Karaca Oğlan’ın şiirlerinde az da olsa dinî konuların ele alındığı görülür.
Hece vezninin 8 ve 11’li ölçüleri ile şiir söyleyen Karaca Oğlan’ın günümüze kadar gelebilen şiirlerinin sayısı 500’den fazladır. Ancak bu şiirlerin büyük bir kısmı Karaca Oğlan’dan çok sonra derlenip yazıya geçirildiği için, bu sayıya dikkatli yaklaşmakta yarar vardır.
Sonuç olarak Karaca Oğlan XVII. yüzyılda Çukurova’da yaşamış bir saz şairidir. Onun ününden yararlanmak isteyen âşıklar, çeşitli yollarla onu ve şiirlerini kendi memleketlerine götürmüşler ve aynı mahlası kullanmışlardır. Şiirlerin bağlandığı yerleşim bölgeleri zamanla Karaca Oğlan’la ilgili ürünleri kendilerinin diye kabul ettirmiş ve o şiirler yeni bir âşığa mal edilmiştir. Böylece de Türkiye içinde ve Türkiye dışında Karaca Oğlan mahlaslı pek çok âşık var olmuştur.
Diğer Karaca Oğlanlar
Karaca Oğlan’ın XVII. yüzyılda yaşadığı kesindir. Ancak başka Karaca Oğlan’ların varlığı da unutulmamalıdır. Sayıları 10’a ulaşan öbür Karaca Oğlan’lardan önemlilerini kısaca tanıtarak konumuz olan Karaca Oğlan ile karışmasını önleyebiliriz.
XVI. Yüzyıl Karaca Oğlan’ı: Şehzade Mehmet için babası III. Murad (15741595), 990 (1582) yılında 55 gün süren bir sünnet düğünü düzenletir. Kimin tarafından yazıldığı bilinmeyen Surnâme-i Hümâyûn adlı eserde bu düğün anlatılırken “Karaca Oğlan türküsü” sözü yer almaktadır.
Gelibolulu Âli’nin Mevaidü’n Nefais fi Kavaidi’l Mecâlis (1008 / 1599-1600) adlı eserinde, onun şiirlerinin okunduğundan söz edilmektedir.
Ayrıca Berlin, Paris, Vatikan, Viyana kitaplıklarındaki bazı yazmalarda yer alan şiirler XVI. yüzyılın Karaca Oğlan’ına aittir.
Âşık Ömer’in şairnamesinde, “Karac’oğlan ise eski meseldir” diye anılan âşık da XVI. yüzyılın Karaca Oğlan’ıdır.
Özetlersek, şiirleri XVII. yüzyılın ünlü âşığının şiirleriyle karıştırılma oranı yüksek olan adaşı bu âşığımızdır.
Yozgatlı Karaca Oğlan: M. Şakir Ülkütaşır, 1933 yılında yayımladığı bir makalesinde bu âşığımızı gündeme taşırken üç yıl sonraki bir yazısıyla da yedi şiirini ortaya koyar. Daha sonra Nazım Tanju ve M. Öcal Oğuz da bu âşığımızla ilgilenmişlerdir.
Azerbaycanlı Karaca Oğlan: Azerbaycan Türkleri Karaca Oğlan’ı âdeta kendi kültürlerinin bir temsilcisi olarak görürler ve ağız özellikleriyle onun şiirlerini okurlar. Hatta, oradaki şiirlerin önemli bir bölümü Anadolu’da bilinmemektedir.
Gul Mahmud adlı halk hikâyesinde ise, daha önce bir daha türkü söylememek için sazını gömen Karaca Oğlan üç ölünün hayata döndürülmesi için yeniden sazını ele alır.
Türkmenistanlı Karaca Oğlan: Türkmenistan Türkleri Karaca Oğlan’ın doğum yerini ülkelerindeki Kazan Dağı olarak kabul ederler. Onlara göre âşığımız, sevdiği kıza kavuşamayınca Osmaneli’ne göçmüştür. Hatta onun hayatı Türkmenistan’da bir tiyatro eseri hâline getirilmiştir.
Öbür Karaca Oğlanlar: Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde bir Karaca Oğlan Sultan’dan söz eder.
Şair Kâni’nin Divan’ında, kahvehane ve bozahane şairi olarak tanıtılan bir Karaca Oğlan vardır.
Kadirli çevresinde bir cenaze merasiminde ağıt okuyanlardan biri de, yörede Karaca Oğlan diye tanınan bir âşıktır.
Ali Rıza Yalgın’ın Cenupta Türkmen Oymakları’nda şiirlerini yayımladığı Silifkeli Karaca Oğlan XIX. yüzyılda yaşamıştır.
Yine Çukurova’da, Kadirli’nin Şahaplı köyünde de Karaca Oğlan adını taşıyan başka bir âşık yaşamıştır.
Bu arada Karaca Oğlan ve Karacaoğlu adlarını kullanan âşıkları da hatırlatmak isteriz (Sakaoğlu 2004: 783-813).