Türk Halk Şiiri, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2382, Açıköğretim Fakültesi Yayını No: 1379, 2011.
Doğum ve ölüm tarihleriyle ilgili bilgiler sağlıklı değildir. Ömer’e Konya ilinin Hadim ilçesinin Gözleve (Korualan) köyü, Aydın ili ve Kırım’da Gözleve (Eupatoria) adıyla bilinen yerleşim birimi sahiplenmektedir. Çünkü üç yerde de Gözleve adlı yerleşim birimleri vardır.
Kırım’da Gezleve adıyla bilinen Karadeniz sahilindeki köyde Âşık Ömer’le ilgili rivayetlere rastlanmamaktadır. Bununla beraber Kırım Türkleri, Âşık Ömer’e daima sahip çıkmışlardır. Kırım Türkleri arasında onun şiirleri bestelenmiş, geçmişte meclislerde okunmuş, günümüzde ise okunmaya devam etmektedir. Hatta 1944 Sibirya sürgününde yanlarında götürdükleri birkaç eserden birisi de Âşık Ömer Divanı’dır. Bu yüzden Âşık Ömer’in Divan’ı, Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te kiril harfleriyle yayımlanma şansını bulmuştur.
Saz şiiri araştırmalarında onun Aydınlı olduğundan söz ediliyorsa da, şimdiki bilgilerimiz ışığında bunu doğru kabul etmek zordur. Kaldı ki özellikle İç Anadolu’da, Konya ve çevresinde Aydın adı bir ile değil Ege Bölgesi’ndeki birkaç ilimizi içine alan alana işaret etmek için kullanılır.
Konya ilinin Hadim ilçesinin Gözleve köyünde yapılan şenliklerde Âşık Ömer de anılmaktadır. Bununla beraber Âşık Ömer ve şiirlerinin Türkiye’de Kırım’daki kadar geniş bir çevrede kabul gördüğünü söylememiz mümkün değildir. Konya Mevlâna Müzesi’nde bulunan 366 varaklık divanında 1242 şiirinin bulunması, yine bölgede tespit edilen cönklerdeki Âşık Ömer şiirlerinin fazlalığı onun Konyalılığını kuvvetlendiriyorsa da, buna temkinli yaklaşmak gerekir. Âşık Ömer, Karaca Oğlan’dan sonra ünü bütün Türk dünyasına yayılmış ve Türk dünyasının ortak âşığı sıfatını kazanmış birkaç şahsiyetten birisidir.
Üsküdarlı Hasib’in Risale-i Vefayât adlı eserinde Âşık Ömer’in ölüm tarihi 1707 olarak verilmektedir; mezarı İstanbul’dadır.
Elde bulunan şiirlerinden hareketle Âşık Ömer’in bir ordu şairi de olduğunu söyleyebiliriz. Divan’ındaki şiirleri arasında savaşları konu edinenlerin sayısı azımsanmayacak ölçüdedir. Yine bu şiirlerden öğrendiğimize göre Ömer, Osmanlı-Rus savaşlarına katılmıştır.
Şiirlerinden hareketle Bursa, Varna, Sakız, Tunca, İstanbul, Bağdat ve Sinop gibi yerleşim merkezlerini gezmiş olabileceğini tahmin edebiliriz.
Şiirlerinde IV. Mehmed (1642-1693)’den itibaren Osmanlı İmparatorluğunun dört padişahından söz eder. Bunlar arasında II. Ahmet (1643-1691)’in ayrı bir yeri vardır.
Âşık Ömer medrese öğrenimi görmüş bir âşıktır. Sarf, nahiv, mantık, meâni, Arapça, Farsça, tefsir ve dürer okumuştur. Âşık Ömer’in yine şiirlerinden hareketle Hafız Divanı’nı, Sadî’nin Bostan’ını, Mevlâna’nın Mesnevisi’ni okuduğunu söyleyebiliriz. Hem medrese öğrenimi görmesine hem de Hafız Divanı’nı, Bostan’ı ve Mesnevi’yi incelediğini söylemesine bakılırsa iyi derecede Farsça bildiği sonucunu da çıkarabiliyoruz.
Bir mısraında, “Arabî, Farsü bilmeyen dile minnet eylemem.” dediğine bakılırsa, Farsçanın dışında Arapçayı da bilmektedir.
Ömer’in şiirlerinin bazıları klasik formda bestelenmiş olup günümüzde bile musiki meclislerinde okunmaktadır.
Âşığımızın Divan’ı incelendiğinde hem hece hem de aruz vezniyle şiirler yazdığı görülmektedir. Divanının hem matbu hem de yazma nüshaları vardır. Ayrıca, pek çok cönkte yine onun şiirlerine rastlanılmaktadır.
Birinci ünitede üzerinde durduğumuz mahlasların karışması durumu, Âşık Ömer için de geçerlidir. Ömer mahlaslı başka âşıkların da olması onun şiirlerinin karışmasına sebep olmuştur. Âşık Ömer, şiirlerinde Ömer mahlasının dışında, Derviş Nihanî ve Adlî mahlaslarını da kullanmıştır. Ömer mahlaslı 10 kadar âşığın olmasından hareketle, bunların şiirlerinin âşığımızın şiirleriyle karıştığını ileri sürenler de vardır.
Ömer’in Türk şiirine getirdiği yeniliklerden birisi de 58 dörtlükten oluşan şairnâmesidir. Bu şiirde döneminden önce ve zamanında yaşamış olan 47 âşığın (Âhî, Bağzade, Dağlı Mustafa, Deli Balta, Emirzade, Gedayî, Halil (Bursalı) Karaca Oğlan, Kâmil, Kâtibî, Köroğlu, Kuloğlu, Meylî, Öksüz Âşık, Sipahî, Yazıcı, Yegânî vb.) yanı sıra 88 şairden de söz etmektedir. Ömer’in Şerifî adlı bir şairden övgü ile söz etmesi, araştırıcıları Şerifî’nin onun ustası olduğu düşüncesine yöneltmiştir. Safayî tezkiresinde Şerifî’nin Kırımlı olduğu ve öğrenimini tamamladıktan sonra Rumeli’ye gittiğinden söz edilmektedir. Şerîfî değil mi cümleye üstad Ol değil mi bizi eyleyen irşâd (Ergun 1936: 433).
Ömer’in İstanbul ve semtlerini anlatan destanı da ünlüdür. O, ayrıca hayvanlarla ilgili uzun destanlar da yazan bir âşıktır.
Âşık Ömer’in gördüğü öğrenim ve yaşadığı çağda Arapça ve Farsçanın etkisi dilinin süslü olmasına yol açmıştır. Şiirlerinin büyük çoğunluğu aruz, bir kısmı da hece vezniyledir. Yine şiirlerinden hareketle Nesimî, Ahmed Paşa, Fuzulî, Bakî ve Nef’î gibi şairlerin az da olsa etkisi altında kaldığını söyleyebiliriz. Onların şiirlerine nazireler yazması; gazel, murabba, kalenderi, satranç, müstezad gibi şekillerin örneklerini vermesi bu görüşümüzü kuvvetlendirmektedir. Ayrıca Ahmed Paşa, Fuzulî ve Ataî gibi şairlerin şiirlerine nazireler de yazmıştır.
Âşık Ömer’in şiirlerine ise Âhu, Levnî, Rûhî, Siyâhî ve Şevkat gibi şairler nazireler yazmışlardır. Ayrıca XX. yüzyıl âşıklarından Bardızlı Nihanî de onun için bir mehdiye söylemiştir.
O, şiirlerinde; aşk, tabiat ve sevginin yanında kahramanlık ve tasavvuf konusunu da işlemiştir.
Âşık Ömer’in adı kendisinden sonra şairnâme yazan Gubarî ve Hızrî’de geçmektedir.
Ayrıca Sivaslı âşıklar Ruhsatî (XIX. yüzyıl), Feryadî, Emsalî, İsmetî, Noksanî ve Talip Kılıç (XX. yüzyıl) şairnâmelerinde Âşık Ömer’den söz ederler.