Ercümend Behzad Lav
“S.O.S.”e birkaç kişi gariplik, cambazlık dediler. Bu kitaptaki ve “S.O.S.”deki şiirlerin hiç biri “sayıklama ürünü” değildir. Akıl dışı (irrationnel) bir hava içinde yazılmamışlardır. Tersine, her sözcükte seslerin uyumu (consonance), ağızdan çıkışı, abartmasız, doğal söyleyişle ayarlanmış; kısa-güçsüz-kapalı, kısa-güçlü-açık, uzun-güçlü-açık vb. heceli, sözcüklerde kalın-ince harflerin sessizlerle olan “Phonique” ilişkileri, çınlayış ve yankıları (resonnance) denenmiş; gözün diziden diziye geçiş ve kayma içgüdüsü hesaplanmıştır…
“S.O.S.” ve “Kaos”taki şiirlerde ise, mısralar –serbest nazım biçimindekilerde yapılabildiği gibi- uzun düzyazıya çevrilemez. Çoğu sembolik giysilere bürünmüştür. Özde yarım bırakılanı, okurun kafası tamamlar. Çağrışım kapıları aralıktır. Gerçekte fütürizme çalarlar. Ama, asıl hızlarını ana materyalizmden aldıkları için, doğa, mantık ve mekân dışı atlayışlar bunlarda yer almaz. Hecenin tınısı, aruzun curcunası, ağır aksağı, mısrada sezilmez. Dikkatli bir okur, yüksek sesle okunurken, bunlarda kulakla sezilen apayrı, şiirin tümünü kapsıyan gizli bir “rythme” in temposunu sezinler. Bu “rtyhme” , sözcüklerin açık, kapalı heceleri hesaplanarak yan yana konuşundan doğar. Uyaksız mısralar, şiirin çatısını bozmamak için özgür bırakılırlar. Bazan mısraların içinde geçen uyaklar da göze çarpar.
Adalar, suyun altıdan, nasıl toprak damarlarla birbirlerine zincirli yer kabarcıklarıysa, yüzeye çıkan bu mısralar da bilincin baskısından kurtulmaya çabalayan, bulanık, etkin, ama toplum dışı, bilinçaltı dünyasının dinamik belirtileridir.
Görünen sözcüklerle görünmiyenler arasında çözümlemeli bir düşünce ilişkisi kuramıyana bunlar, bir şey söylemez. Ölü dalgalar halinde çalkalanan toplum katlarındaki, ağır, içten kımıldanışın arkasından objektif görüş… İşte bunların anahtarı…” (Lav, 2005: 143-144)