Türklerin tarih sahnesine çıktıkları Güney Sibirya Ormanları ile Altay Dağları arasındaki üçgende, tarih öncesi dönemde önce kadınların hakim olduğu anaerkil bir toplum yapısı içinde yaşadıkları bilinmektedir. Kadını üstün cins, erkeği ikincil bir cins olarak kabul eden ve küçük gruplar hâlinde yaşayan bu toplulukların dinî, siyasi ve ruhani liderleri Türkçe “kam” adı verilen kadın şamanlardı.
“Ak Ana” da dedikleri, Umay Tanrıça’ya kâinatın yaratıcısı olarak inanıyorlardı. Önceleri kadınlara tabi olarak toplayıcılık, avcılık, balıkçılık yapan erkekler hayvanları evcilleştirerek avcılığın yanında hayvancılık da yapmaya başladılar. Demir ve benzeri metallerden silah yapmaya başlayan yeryüzündeki ilk üç bölgeden birisi olan Altay’daki bu Ön-Türkler (Proto-Türkler) demircilerin de kadınlar gibi kam (şaman) olabilmesiyle, kadın hakimiyetininin yerine erkek hakimiyetini oluşturdular. Bu yeni oluşan ataerkil erkek egemen yapıda Umay Tanrıça’nın yerini eril niteliklere sahip “Kök Tenri” veya “Gök Tanrı” aldı. Bütün bu değişim süreçlerinde dünya görüşünü oluşturan “animist” anlayış ve “totemist” anlayışlarla birleşmiş “şamanist” kavrayış ve yorumlayış eski Türk inanç sisteminin esasını teşkil etmiştir. Bu inanç sistemine bağlı olarak kutsal kabul edilen cisim ve varlıklar etrafında tapınma amaçlı inanç ve düşünce örüntüsü olan kültler oluşmuştur. Geleneksel ve bu en eski Türk dünya görüşüne göre kabul edilen kültlerden başlıcaları; atalar kültü, su, yer, dağ, ağaç, orman, ayı, at, ay, güneş, yıldızlar, bozkurt, turna, kartal, demir ve ateş kültleri sayılabilir. Günümüzde, Türkiye’deki Müslüman Türkler arasında bile bu eski kültlerle ilgili çeşitli halk inançlarına ve dinsel uygulamalara rastlanmaktadır.