Anne Baba Eğitimi, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını No: 1843, Açıköğretim Fakültesi Yayını No: 959, Haziran 2012, Eskişehir.
Polat (2007) ülkemizdeki çocukların durumunu ve çocuk istismarının temellerini belirleyen bazı etkenleri şu şekilde sıralamıştır:
• Yüksek doğurganlık ve özellikle son 10 yılda yaşanan hızlı göç;
• Yaşam kalitesindeki düşüklük, sağlıksız kentleşme, kent kültürünün oluşturulup paylaştırılamaması;
• Sağlık hizmetleri örgütlenmesinin yetersizliği;
• Ülkenin genel olarak yaşadığı ekonomik, siyasal ve toplumsal sıkıntılar;
• Toplumsal kültürde ve aile içinde şiddet kullanımının yaygınlığı, olağanlaşmış olması;
• Şiddetin devletten ve toplumdan bireye, anne babadan ve öğretmenden çocuğa, çocuk büyüdükçe çocuktan anne baba, toplum ve devlete doğru geri dönerek bir kısır döngü biçiminde toplumsal yapıyı tahrip etmesi ve bu kısır döngünün kırılamamasıdır.
Yukarıdaki etkenlerden son ikisi şiddetle ilgili yapılması gerekenler konusunda koruyucu, önleyici ve sağaltıcı hizmetlerin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Çocuk istismarı ve ihmali olaylarının belirlenmesinde, önlenmesinde ve gerekli yardımın verilmesinde tıp, psikoloji, sosyal hizmetler, sosyoloji, hukuk gibi bir çok disiplinin iş birliğine gereksinim duyulmaktadır. Bunlar kadar önemli olan diğer bir alan ise eğitimdir. Bu alanda öğretmenlerin ve rehberlik servislerindeki psikolojik danışmanların rolü çok önemlidir.
Türkiye’de devlet memuru statüsünde olan uzmanlar görevlerini yaptıkları sırada Ceza Yasası (Madde 235)’na göre suç sayılan istismar olaylarına rastlarlarsa bunu ihbar etmek zorundadırlar (Akyüz, 2000). Dolayısıyla öğretmenlerin de istismar ve ihmale uğradığından kuşkulandığı durumları sosyal hizmetler kurumlarına ve gereğinde adli makamlara bildirmeleri gereklidir. Bu bildirim hem öğrencinin istismardan kurtulmasını, hem de istismarcının cezalandırılmasını ve olabiliyorsa tedavi edilmesini sağlar.
Nereye başvurabiliriz?
• En yakın karakola veya Cumhuriyet Savcılıklarına,
• Baro’nun Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonuna,
• SHÇEK Genel Müdürlüğü’ne bağlı İl Sosyal Hizmetler Müdürlüklerine, üniversite veya hastanelerin Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Bölümlerine başvurulmalıdır.
• Ayrıca 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile hizmet veren Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı olarak merkezi Ankara’da olan ve Türkiye’deki tüm illerden gelen başvuruları almak üzere 183 Alo Kadın Çocuk ve Sosyal Hizmet Danışma Hattı kurulmuştur.
Okul, çocukların her türlü istismardan, şiddetten, kazalardan korunabilecekleri güvenli bir yer olmalıdır. Bunun için de öncelikle öğretmenlerin çocukların koruyucuları olarak davranmaları ve onların haklarını okul içinde güvenceye almaları söz konusudur. Ayrıca engelli çocuklar gibi özel gereksinimi olanlar için destekleyici ve sıcak ortamlar oluşturulmalıdır.
Öğretmenler çocukların kendilerine güvendikleri ortam içerisinde, onların temel haklarını öğrenmelerine yardımcı olmalıdır.
Öğretmenler çocukların kendilerini ilgilendiren işlemler sırasında görüşlerini almaya bir başka ifadeyle katılım haklarını kullanmalarına özen göstermelidir.
Dolayısıyla öğretmenlerin çocukları istismar etmemeleri konunun diğer bir boyutudur. Aşağıda verilen örnekler öğretmenlerin konuya ilişkin algılarının ve tutumlarının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Çocuğu İstismardan Koruma ve Rehabilitasyon Derneğinin bir çalışmasında, 6-12 yaş ilkokul öğrencilerinde cezalandırma yöntemi olarak dayağın kullanıldığı olguların görülme oranı %85’e ulaşmaktadır. Öğretmenlerin “bir tokat atma” veya “saç çekme”nin dayak olmadığı şeklindeki yorumları, ancak vücuda zarar veren davranışların bu kapsamda ele alındığını göstermektedir (Polat, 2007).
Okulda öğrenciye cinsel tacizde bulunan öğretmen 1702 sayılı yasanın 27. maddesi gereğince meslekten çıkarılma ile cezalandırılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Kurumları Ödül ve Disiplin Yönetmeliği’nde de öğrencilerin bir başkasının iffet ve namusuna tecavüz etmeleri, kişilere eziyet etmeleri ve işkence yapmaları örgün eğitim dışına çıkmayı gerektiren davranışlardan biri olarak belirtilmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 414-417. maddeleri de çocukların namusuna saldırı olması durumundaki ağır hapis cezalarını tanımlamaktadır.
Öğretmenler çocukların kendilerini koruma becerilerini geliştirmelerine yardım etmelidir. Çocukların temel haklarını öğrenmelerinin yanı sıra kendilerine zarar verebilecek davranışların neler olduğunu bilmelerine ve bu bilgileri birbirleriyle iletişimlerinde de kullanmalarına dikkat etmelidirler. Bunun için de öncelikle kendi davranışlarına özen göstermeli, şiddete ve fiziksel cezalara yer vermeden, öğrencilerdeki istenmeyen davranışların ortadan kalkmasını sağlamalıdırlar.
Yukarıda özetlendiği şekilde davranmaları beklenen öğretmenler, sınıflarında bulunan bir çocuğun istismar edilip edilmediğini aşağıdaki şekillerde anlayabilirler:
• Çocuğun kendisinin durumu hakkında öğretmeni ile konuşmasıyla,
• Çocuğun bir yakını ya da bir arkadaşının, çocuğun öğretmeni ile konuşmasıyla,
• Öğretmenin çocuğun davranışlarındaki değişikliği gözlemesi ile,
• Öğretmenin çocuktaki morluk, şişlik, kırık, çıkık, yanık gibi fiziksel belirtileri görmesi ile.
Fiziksel istismar sonucunda morarma, şişme, kırık, çıkık, yanık gibi yaralanmalar, ihmal sonucunda kronik hastalıklar ve çocukların bakımsız bir şekilde kirli, eski, mevsim şartlarına uymayan giysilerle okula gelmesi söz konusu olmaktadır.
Ayrıca aileleri tarafından istismar ve ihmale uğrayan çocuklarda, sinirlilik, çabuk öfkelenmek, arkadaşlarına, öğretmenlerine ve çevresinde bulunan diğer insanlara karşı sözle ya da davranışla saldırılarda bulunmak, çevresinde bulunan eşyalara zarar vermek, aşırı davranışlarda bulunarak dikkat çekmeye çalışmak gibi aşırı dışa dönük ve saldırganca davranışlar ya da aşırı çekingen ve utangaç olmak, arkadaş edinememek, yetişkinlere güvenmemek, onlarla ilişki kurmaktan kaçınmak, onların isteklerine boyun eğmek ve yetişkinlerin kendisine dokunmasından ürkmek, neşesizlik ve sürekli tedirgin olmak gibi pasif davranışlar gözlenebilir.
Bu çocuklarda, kendine güvensizlik, kendini yeterli, değerli ve başarılı bulmamak (düşük benlik saygısı), derslerde başarısızlık ya da başaramamaktan korkmak, okula geç gelmek, okuldan kaçmak ya da inandırıcı olmayan nedenlerle derslere devamsızlık, okulda uyumak, okula çok erken gelmek ve çok geç ayrılmak (ev ortamından uzak olmayı tercih etmek), sınavlar sırasında aşırı heyecanlı olmak, ödevlerini yapmamak ya da gereken özeni göstermemek, okulda düzenlenen etkinliklere katılmamak gibi belirtiler gözlenebilir. Bu çocukların durumu, okulda rehberlik servisleri tarafından uygulanan test ve test dışı teknikler aracılığıyla da ortaya çıkabilmektedir.
İstismar ve ihmal edilen çocuklarda görülen diğer belirtiler ise, konuşma güçlüğü ve kekemelik, tırnak yemek, parmak emmek, tikler, altını ıslatmak, nedensiz ağlamalar, fobiler, yalan söylemek, hırsızlık yapmak, uyku bozuklukları, iştah kaybı ya da aşırı yemek yemek, sallanmak, mide bulantısı, karın ağrısı ve baş ağrısıdır.
Çocuklarını istismar eden ana ve babaların, öğretmenlerce gözlenebilecek davranışları ise şunlardır:
• Çocuğa karşı ilgisizdirler. Okul tarafından düzenlenen toplantılara ve diğer etkinliklere ya çok az katılım gösterirler ya da hiç katılmazlar.
• Çocuğu bir yük ya da değersiz bir varlık olarak görürler.
• Öğretmene, eğer çocuğu sınıfta yaramazlık yaparsa onu sert bir şekilde cezalandırabileceğini söylerler.
• Öğretmenin çocuk istismarı ve ihmali olaylarında ana ve babalarla konuşması gerekmektedir. Ailelere karşı açık ve dürüst olunmalı, alınan her karar onlara açıklanmalıdır. Bütün bunlar yapılırken uzman yardımı mutlaka alınmalıdır.
Cinsel ihmal konusunda ise çocuklara cinsellikle ilgili bilgilerin öğretmenler tarafından verilmesi, verilen bilgilerin anneyle paylaşılması ve sorulabilecek soruları aynı şekilde karşılaması için annenin donanımlı olmasını sağlamak gerekmektedir.
Öğretmenler konuyu bilseler bile bunları öğretme yöntemleri hakkındaki bilgileri sınırlı olduğu için rehberlik servislerindeki uzmanların yardımını almalıdırlar.