Bizans sanatı, Doğu Akdeniz çevresindeki toplulukların, Hristiyan inancını kabul ettikten sonra yarattıkları bir sanattır. Bu sanatın merkezi Anadolu’dur. Makedonya, Yunanistan, Suriye, Mısır ve Kuzey Afrika’daki Bizans eserleri, eyalet sanatı örnekleridir.
Bizans sanatı 4. yüzyılın ilk yarısında Hristiyanlığın serbest bir din olmasıyla 5. yüzyılda bir geçiş süreci yaşamış ve Yunan-Roma geleneklerini yeni inanca uyarlamaya çalışmıştır. Bu dönemin eserleri biçim ve süsleme bakımından Eski Roma sanatına bağlıdır. Bu nedenle Bizans sanatının başlangıcı kesin bir çizgi ile ayrılamaz.
Bizans sanatı birbirinden farklı özellikleri olan dönemlere ayrılır:
1. Erken Bizans Dönemi Sanatı: 5. yüzyılın sonlarından ikonoklasm hareketinin başladığı 726 yılına kadar devam eder. Bu dönemde Hellenistik ve Roma sanatı özellikleri Bizans sanatı üzerinde etkili olmuştur. Ayrıca Yakındoğu’nun sanat ve estetik zevkleri de sanata sızmıştır.
2. İkonoklasm Dönemi Sanatı: Bu dönemde (726-842) tasvir yasağı vardır. Dini resimler yasaklanmış ve tahrip edilmiştir. Tamamen bezemeye dayanan ve dini olmayan sanat anlayışı hakimdir.
3. Orta Bizans Dönemi Sanatı: Bizans sanatının kendine özgü karakterini bulduğu dönemdir (842-1204). İslam uygarlığı ile beraber, İlkçağ’ın bilgi ve Doğu’nun sanat zevkini egemen kıldıkları bir dönemdir.
4. Son Dönem Bizans Sanatı: 1261’den 1453’e kadarki son eserlerin verildiği dönemdir.
Erken Hristiyan Sanatı İsa ve azizlerin tasvirinden sakınmıştı. Bu sanat kendini sembolik temsil ile sınırlamıştı. Bunun nedeni putlara tapınmayı yasak eden Musa peygamberin öğretisinden kaynaklanması olmalıdır. Özellikle imparator I. Constantinus ile birlikte dini resimler kabul edilmeye başlamıştır. İkonalar aziz ve rölik kültlerini teşvik eden eski gelenekten kaynaklanmıştır. Hristiyan inancında azizler, insanlarla tanrı arasında bir aracı işlevi görmeye başlamıştır: Azizler, koruyup gözeten olarak kabul görmüştür. Hristiyanlığın ilk zamanlarında bile insanların her an güçlü bir azizin yanında olması imkânsız olduğundan aziz tasvirleri önem kazanmıştır.
Azizlerle bağdaştırılan rölikler ve onları betimleyen resimler, azizle irtibata geçmeyi sağlayan bir araç olmuştur. İkonaların yüceltilmesi Neoplatonist düşünceden de beslenmiştir. Bu felsefi sisteme göre çevremizde gördüğümüz dünya gerçeğin yansımasıdır. Tanrının ya da bir azizin resmi orijinal değildir, ancak orijinal olanın bir yansımasıdır. Bu nedenle gördüğümüz herhangi bir şey kadar da gerçektir. Böylece, inananların gözünde bir ikona kendine ait güçlere sahip kabul edilmiş olmalıdır. İkonalara tapınmak başlarda bireysel düzeydeyken çok geçmeden cemaatin ortak tapınımının bir parçası oldu. Bu adetler Suriye ve Mısır’ın sanatsal geleneklerine benzemekteydi. 6. ve 7. yüzyıllarda ikona tapınımı yaygınlaştı. II. Justinianus, bastırdığı sikkelerde ilk kez İsa figürüne yoğun olarak yer veren imparator oldu.
İkonalara karşı duranlar hep oldu. Quinisextum konsili (691-92) İsa’nın tasvirini yasaklamış ve aslı gibi resmedilmesini istemişti. İkonoklasm hareketi, birçok eseri yok etmiş olsa da Bizans estetiğini yeni arayışlara yönelterek Bizans sanatını şekilcilikten kurtarmıştı. İkonoklast dönemde dini sanatın boşluğu, din dışı antik dünyadan ve doğadan ilham alan, gerçekçi bir sanatla doldurulacaktı.