Argo, dilin en hareketli ve yaratıcı alanlarından biridir. İnsanın iç ve dış dünyasını yansıtan dil, bazı durumlarda dilin bu hareketli ve yaratıcı yönünü devreye sokar, zaman zaman da örtülü anlatım yollarını tercih eder.
Argo; toplumda belli bir sosyal sınıfa mensup olanların, daha çok toplum dışı olarak algılanan ve damgalanmış grupların, toplumun diğer kesimlerinden ayrılmak veya gizlenmek içgüdüsüyle kendilerine özgü sözcük ve deyimlerle oluşturdukları konuşma sistemidir. Genel dilin sözcüklerine bazı özel anlamlar vermek ve özel birtakım sözcükler katmakla oluşan argo, bir çeşit özel dil sayılabilir. Buradaki “özel” sözcüğü, bilim veya sanat dallarının kendine özgü dilleri anlamında değil, genel dilden farklı olduğunu vurgulamak üzere kullanılmaktadır. Çünkü argo, bir gruba ait değildir, toplumdaki herkes yeri gelince argoya başvurabilir. Fakat bazı sosyal grupların kendilerine has argoları da vardır. Örneğin öğrenci argosu, balıkçı argosu, dilenci argosu, asker argosu, esnaf argosu, avcı argosu vb.
Argo, bir dil içerisinde sonradan türemiş bir anlatım biçimidir. Yani argo, bir ana dil değil, ana dil içerisinde, o ana dili asıl kaynak olarak kullanmakla beraber başka kaynakları da olan bir dil adasıdır. Sürekli değişen bir dil olan argoda bazen yeni sözcükler, bazen de eskiler şekil değiştirerek ortaya çıkar. Sürekli değişim geçirerek kılıktan kılığa girme, bu dilin canlı bir yapı olduğuna işaret eder.
Argonun tercih ettiği dil yapısı son derece karmaşık olmakla birlikte birtakım genel ilkeler belirlenmiştir. Bunlardan bazılarını şöyle sıralamak mümkündür: Örtülü sözler kullanma, cins isimlerini daha çok sıfat olarak kullanılmaya uygun sözlerden seçme, eski sözlerden ve ağız unsurlarından yararlanma, genel dildeki kelimelerin biçimini bozma, önüne ya da arkasına eklemeler yapma, iç düzenini değiştirme, birbirine karıştırma, kırpma, uzatma, hayvanları ve eşyaları konuşturma ve canlandırma, yabancı kökenli sözcükler kullanma ve yabancı ekleri yaşayan dildeki sözcüklere takı p farklı işlevler yükleme; “çalmak”, “ölmek”, “kaçmak”, “yalan söylemek” gibi sözcüklere karşılık olmak üzere çok sayıda eş anlamlı sözcük kullanma; genel dildeki sözcüklerin anlamlarını kaydırma veya değiştirme; ifadeye renk, abartı, mizah ve ince alay çeşnisini veren sözler oluşturma. Örneğin tabut için “imamın kayığı” ya da “dört kollu” ifadelerinin kullanılması. Yansımalardan ve çocuk diline ait kelimelerden yeni türetmeler yapma; halk etimolojisi ve kelime oyunları yapma; sözcüklerin söyleniş biçimlerini bayağılaştırma gibi birtakım şeyler sıralanabilir (Devellioğlu, 1970: 26).
Türkçede oldukça gelişmiş bir anlatım aracı olan argo; teklifsiz dil, kaba dil veya halk dili kavramlarıyla zaman zaman karıştırılmaktadır. Halbuki argo bunların hiçbiri değil, bir gruba bağlı kimseler tarafından kullanılan ve bunların dışında olanlar tarafından anlaşılması zor sözlerden oluşur. Oysa ki, yukarıda belirtilenlerin tamamı başkaları tarafından da anlaşılabilecek dillerdir.
Birçok soyut kavram, benzetme yoluyla somut konular üzerinden argoya mal edilmiştir. Mesela kaynatmak sözcüğü, bir şeyi kaynatır gibi, sohbeti koyulaştırmak anlamını kazanmıştır. Bu söz, bugün artık neredeyse argo olmaktan çıkmış, ortak dilin malı durumuna gelmiştir (Devellioğlu, 1970: 32).
Argonun başkaları tarafından anlaşılmamak için başvurduğu yollardan biri yabancı sözcükler kullanmaktır. Türk argosunda kullanılan yabancı sözcüklerin çok büyük bir kısmı Rumcadır. Bunun nedeni ise İstanbul’da yaşayan Rumlar ile argo kullanmaya eğilimli zümrelerin ilişkileridir.
Bazı sözcükler birtakım ek değişmeleriyle argodan halk diline geçmektedir. Mesela, “borcunu ödememek”, “gitmesi gereken yere gitmemek” gibi anlamlarla kullanılan “asmak” Şilinden türetilen askıntı sözü, argoluktan çıkarak halk dilinin günlük sözcüğü olmuştur.
Argo her ülkede, her dilde görülür. 13. yüzyıldan itibaren dar bir çevreye özgü, bozuk dil olarak varlık gösteren argo, 15. yüzılda -özellikle hırsızların kullandığı gizli dil olarak belli belgelerde saptanmıştır (Guiraud, 1956, Akt: Mangır, 2011).
Türkçede argonun temelini, ortak dilden gelen veya başka dillerden ödünç olarak alınan sözcüklere yüklenen farklı anlamlar ile sözcüklerdeki şekil değişiklikleri ve birleştirmeler oluşturmaktadır. Ortak dilden gelen sözcüklerin anlamlarını değiştirmede teşbih, istiare, mecaz-ı mürsel, mübalağa gibi söz sanatlarından yararlanılır. Ayrıca kullanımdan düşmüş ve eski dile ait, ağızlarda kullanılan, azınlık dillerinden gelen veya yabancı dillere ait sözcüklere yeni anlamlar yükleme de argonun izlediği yollardır. Bu anlatılanlar, toplumda yerleşik olan küfür veya sövme sözleri olarak adlandırılabilecek söz kalıplarının argo olarak değerlendirilmesinin doğru olmadığını göstermektedir. Argo ile sövgü sözü arasında hem yapı, hem de işlev bakımından farklar vardır. En başta gelen fark ise argo bir gizli ve sanatlı dildir; sövgü ise son derece açık ve kaba bir anlatım biçimidir.
Her dil kullanımı gibi bir ihtiyacın ürünü olan argo, bazen dilin hareketliliğinden yararlanarak onu alt üst etme, daha doğrusu onunla oynama sonucunda oluşmakta, bazen yalnızca muhatabının anlayacağı mesajlar verme gibi bir işlev üstlenmektedir.