Dillerin söz varlığının önemli ve vazgeçilmez bir unsuru olan atasözleri, toplumları n hayatın akışı içerisinde oluşan bilge yönlerini, kazandıkları deneyimleri, dünyaya bakışlarını, anlatım yeteneklerini yansıtan ve çok uzun süre düşünce dünyasında yaşamaya devam edebilen bir tür kalıplaşmış sözlerdir. Uzun zaman hiç değişmeden yaşayan atasözleri olduğu gibi, zamana ve coğrafyaya göre değişebilen, bazen de bütünüyle unutulanlar olabilmektedir.
Atasözlerinin ilk olarak nerede, ne zaman ve hangi ulusta oluştuğu bilinmemekte; ancak yeryüzünde yaşayan bütün ulusların atasözü tanımına uyacak özlü sözlerinin varlığı bilinmektedir. İnsanlığın ilk yazılı metinlerinden itibaren karşılaşılan atasözlerine farklı uluslar; kanatlı söz, nasihat, cevherli söz, ibret verici söz, altın söz, dilin gülzarı, halk mektebi, halk hikmeti, ruhun doktoru, aklın gözü gibi anlamlara gelen adlar vermişlerdir. Atasözü kavramının Türk dünyasında da atalar sözü, eskiler sözü, makal, nakıl gibi çeşitli adları vardır (Çobanoğlu, 2004: 3).
Uzun süreli bir gözlem ve deneyimin ürünü olan atasözleri; bir olayı açıklamaya, bir duruma açıklık getirmeye ve bir olaydan ders çıkarılmasını sağlamaya yönelik, yargı bildiren, kalıplaşmış dil birlikleridir.
Bu tanımdan anlaşılacağı üzere, bir atasözünün oluşup yaygınlaşması için gerekli olan koşulları şöyle açıklayabiliriz: Öncelikle olaylardan ders çıkarmayı becerebilen bir kişinin etrafında olup bitenleri iyi gözlemlemesi, durumu kısa, keskin, insanların zihninde yer edebilecek bir üslupla dile getirmesi ve bunun insanlar tarafından beğenilmesi gerekir. Atasözüne konu oluşturacak olayın, toplumun geniş kesimlerini ilgilendirecek bir niteliğe sahip olması gerekir ki insanlar, durumu özetleyen söze sahip çıkıp onu sonraki kuşaklara aktarma gereği duysunlar. Atasözlerinin ders verici olma nitelikleri en temel özellikleridir ve yine insan ihtiyacıyla ilgilidir. Atasözlerinin kesin bir yargı bildirmeleri gerekir ki bu yönleriyle deyimlerden kesin olarak ayrılırlar. Bu yapıların başka bir özelliği ise deyimler gibi kalıplaşmış olmalarıdır. Atasözünde bir kelime çıkartılır ya da atasözünün diziliş sırası değiştirilirse etkili anlatımın çoğunlukla ortadan kalktığı ve atasözünün sıradan bir söz haline geldiği görülür.
Atasözlerinin bir başka özelliği de sürekli tekrarlanmalarıdır. Uygun durumda hemen akla gelip tekrarlanmaları bu sözlerin yaşama alanlarını genişlettiği gibi, yaşama sürelerini de uzatır.
Hemen hemen tamamı tek cümleden oluşan atasözleri genellikle iki kısımdan oluşur ve ikinci kısım birinci kısımda ifade edilen fikri ve anlamı kuvvetlendirir.
Pek çok atasözünün yapısına dikkat edildiğinde genellikle ortadan ikiye bölünmüş bir cümleyle karşılaşılır. Şu atasözleri bu durumu gösterir niteliktedir: “Ağırlık altın kale, hafiflik başa bela”, “Sabreden derviş, muradına ermiş”, “Aç ne yemez, tok ne demez”, “Eken bilmez, biçen bilir”, “Ne doğrarsan aşına, o çıkar kaşığına”, “Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur”, “Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane”... Buraya alınan atasözlerinin iki kısımdan oluştuğu ve bu iki kısmın da birbiriyle kafiyeli olduğu görülmektedir (Çobanoğlu, 2004: 10). Bu sözlerin akılda kalmasının önemli nedenlerinden biri de nazım özelliği gösteren ve kulağa hoş gelen ahenkli yapılarıdır. Atasözleri, toplumun yazılı olmayan kurallarının işletilmesinde sık başvurulan dil unsurları olmalarının yanında kişilerin ahlak eğitimlerine katkıda bulunan bir ders aracı olarak da kullanılır. Ayrıca hitabet sanatında konuşmayı daha etkileyici duruma getirmek için de bu büyüleyici sözlere sık sık başvurulur.