Yapılan araştırmalara ve çeşitli görüşlere göre Türk edebiyatında birkaç Ahmed Fakîh adı ile karşılaşmaktayız. Bunların birincisi Konya’da yaşayan ve 1221 yılında vefat eden Hoca Fakîh veya Fakîh Ahmed’dir. İkincisi 1251 yılında ölen ve Bahâeddîn Veled’in öğrencisi olan Ahmed Fakîh’tir. İkinci Ahmed Fakîh’in hayatı, Mevlânâ’nın hayatı ile paralellik gösterir. Fuad Köprülü, Mecdut Mansuroğlu ve Hasibe Mazıoğlu, Çarh-nâme’nin şairi olarak bunu gösterirler. Ancak bunlardan başka XIV. yüzyılda yaşamış olan üçüncü (Karamanlı) Ahmed Fakîh ile ne zaman öldüğü bilinmeyen ve Akşehir (Konya)’de mezar taşı bulunan dördüncü Fakîh Ahmed de bulunmaktadır. Son araştırmalar Çarh-nâme ve Mesâcidi’ş-Şerîfe’nin, dil özellikleri yönünden XIV. yüzyılda Karamanlı Ahmed Fakîh tarafından yazılmış olabileceğini göstermekle birlikte, şimdilik bu konu, başka belgelere muhtaç olup tam olarak aydınlatılmış değildir.
Edebiyat tarihleri ile farklı kaynaklarda verilen birbirinin benzeri bilgilere göre, Horasan’da doğan Hoca Ahmed Fakîh, Konya’ya gelerek Mevlânâ’nın babası Bahâeddîn Veled’den fıkıh dersleri almış, bundan dolayı kendisine Fakîh denmiştir. Hac için Hicaz’a giden ve Hac dönüşünde iki ay Kudüs’te kalan Ahmed Fakîh, Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş- Şerîfe adlı eserinde Hicaz yolculuğunu anlatmıştır. Kaynaklara göre Ahmed Fakîh’in Çarh-nâme ile Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe’den başka eseri bulunmamaktadır.
Çarh-nâme, Eğirdirli Hacı Kemâl’in Câmi’ü’n-Nezâir adlı nazire mecmuasında yer alan, kaside nazım şekli ile yazılmış 83 beyti elimizde olan eksik bir manzumedir. Câmiü’n-nezâir’in sonundaki listeye göre 100 beyit olması gereken eserin son 17 beyti bulunan yaprağının eksik olduğu anlaşılmaktadır. Mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün vezni ile yazılmış olan Çarh-nâme, yüzyılın diğer eserlerinde görüldüğü gibi insan kaderi, insanların kardeş oldukları ve Tanrı’ya kulluk için yaratıldıkları, feleğin acımasızlığı ve dünyanın faniliği, ölümün gerçekliği gibi dinî-tasavvufî konuların işlendiği ve insanların hayatta olanlardan ibret alarak iyilik yapmaları gibi öğütlerin verildiği, öğretici yanı öne çıkan bir manzumedir. Yer yer sosyal konulara da temas edilen eserde özellikle Anadolu’da 1239 yılından sonraki kargaşa ve bölünme zamanları, insanların acımasız davranışları işlenmiştir. Aynı durum daha sonra Yunus Emre’de de görülmektedir.
Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-şerîfe, Ahmed Fakîh’in ikinci eseridir. Aslı Londra, British Museum’da olan bu eser Hasibe Mazıoğlu tarafından bulunmuş ve yayımlanmıştır. Tek nüsha olan eser 347 beyitlik küçük bir mesnevidir. Çarh-nâme gibi mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün vezni ile yazılan bu eserde hece vezni ile yazılmış dörtlükler de bulunmaktadır. Yapı bakımından Kutadgu Bilig ile benzerlik gösteren eser, Türk edebiyatında yazılmış ikinci Türkçe mesnevidir. Anadolu Türk edebiyatında ise bir ilk olarak karşımıza çıkmaktadır. Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe dil yönünden açık ve sade olup gerçekçi bir anlatıma sahiptir. Zaman zaman dünyanın geçiciliği, iyilerle arkadaş olunması ve sabrın elden bırakılmaması gibi öğütlerle dikkat çeken eserde, Peygamberin Medine’ye hicreti ve ravzası, Hazreti Ebu-bekir ve Hazreti Ömer’in mezarları, Mekke, Kabe’yi tavaf edişi, Hacerü’l-esved ve Harem’in özellikleri gibi konulara yer verilmiştir. Kubeys Dağı ile Hıra Mağarası’nı anlatan Ahmed Fakîh, Kudüs, Mescid-i Aksa, Kubbetü’s-sahra, Makam-ı Halil hakkında bilgi verdikten sonra Şam şehrinden övgüyle söz eder. İçerik yönünden bir çeşit seyahatname gibi görünen eseri, hacca dair yazılan ilk Türkçe mesnevi olarak da değerlendirmek mümkündür.
Kaynak: VIII-XIII. Yüzyıllar Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, Eylül 2011.