Latifî (1491-1582), Kastamonu’da doğdu. Asıl adı Abdüllatif’tir. Hatibzadeler diye anılan köklü bir aileye mensuptur. Latifî’nin atası, Fatih dönemi şairlerinden Hamdî Çelebi’dir.
Latifî, Kastamonu’da başladığı ilköğrenimini yarım bırakarak İstanbul’a geldi ve burada kâtip oldu. Gördüğü eğitimin süresi ve seviyesi hakkında bilgi yoktur. Ancak, şiir ve inşa alanında iyi bir alt yapı ile kendini yetiştirdiği bir gerçektir.
Latifî, kâtiplik mesleğine girdikten sonra, devrin önemli şahsiyetlerinden defterdar İskender Çelebi’ye Bahariyye kasidesini sundu. Bu kaside vasıtasıyla hem tanındı hem de karşılık olarak Belgrad imaret kâtipliğine tayin edildi. Uzun yıllar Rumeli’de kalan ve imaret kâtipliklerinde bulunan Latifî, 1543 yılında elli iki yaşında İstanbul’a döndü. Latifî, artık olgun bir inşa ustası ve şairdir.
Latifî’nin İstanbul’a geldiği yıllarda Anadolu sahasında ilk tezkire örneği olan Sehî Bey’in Heşt-Behişt adlı eseri henüz tamamlanmış ve bu eser edebiyat çevrelerinde büyük ilgiyle karşılanmıştı. Bu olay, Latifî’de bir tezkire yazma arzusu uyandırdı. Dostu şair Zaifî’nin teşvik ve ısrarı üzerine Âşık Çelebi’nin görüşlerinden de faydalanarak eserini yazmaya başladı. Latifî, kendisine haklı bir şöhret kazandıran tezkiresini 1546’da tamamladı ve devrin padişahı Kanunî Sultan Süleyman’a sundu. Bu eserine karşılık padişah, Latifî’yi, Taşlıcalı Yahya Bey’in mütevellisi bulunduğu Ebu Eyyub-i Ensarî Vakfı’na kâtip tayin etti.
On yıl kadar bu görevde bulunan Latifî, daha sonra azledilerek Rodos’a, Kanunî İmareti Katipliğine sürgün edildi. Burada ne kadar kaldığı bilinmiyor. Bir süre de Mısır’da kâtipliklerde bulunan Latifî, hayatının son yıllarında İstanbul’a döndü. Bir ara tekrar Mısır’a gitti. Mısır’da Yemen’e geçerken, bindiği geminin batması sonucu 1582’de boğularak öldü.
Latifî, yaşadığı dönemde ilgi uyandırmış birçok eserin sahibi olduğu hâlde sıkıntılı bir hayat yaşadı ve özlediği rahatlığı bir türlü bulamadı. Eserlerinde çeşitli vesilelerle kıymetinin bilinmediğinden şikâyet etmektedir.
Latifi’nin tezkiresi dışında; Divan, Füsul-ı Erbaa (dört mevsimin güzellikleri), Risale- i Evsaf-ı İstanbul (İstanbul’un semtlerinin özellikleri) ve Sohbetü’l Uşşak (yüz hadis tercümesi) adlı eserleri de vardır.