18. yüzyılın Nedim ve Şeyh Galip’ten sonra akla gelen ilk isimlerden biri olan Koca Ragıp Paşa (1699 - 1176 / 1763), aynı zamanda devrin büyük devlet adamlarından ve bilge şahsiyetlerinden biridir. Devrinde Koca sıfatıyla anılan şair, İstanbul’da doğmuş ve babasının çalıştığı defterhane kaleminde küçük bir memur olarak başladığı meslek hayatında, yeteneği ve kişiliğiyle hızla ilerleyerek; ulaşabileceği en yüksek makam olan sadrazamlığa kadar yükselmiştir.
Devrin kaynaklarında, vaktini okumak ve ilmî konularla uğraşmakla geçiren, yüksek ahlaklı, latif sözlü bir zat olarak anlatılan şair, devletin gücünden çok şey yitirdiği bir devirde, akılcı politikalarıyla devlete itibar kazandırmaya çalışmış ve bu yolda da önemli başarılar sağlamıştır. Bu sebeple devri itidal ve hikmet devri olarak kabul edilmiştir. Devlet adamlığı ve şairliğinin yanında, ilim, kültür ve imar faaliyetlerine verdiği önemle tanınmıştır. Kendi adına Laleli’de bir kütüphane yaptırmış ve bütün eserlerini buraya vakfetmiştir. Evini de, Fıtnat Hanım, Çelebizade Asım ve Haşmet gibi birçok önemli şair ve şahsiyetin toplandığı bir meclis hâline getirmiştir.
Ragıp Paşa, az şiir yazmakla birlikte yazdığı az sayıdaki şiiriyle sadece devrinin değil, eski şiirimizin de önemli isimleri arasına girmeyi başarmış bir şairdir. Vakarlı, olgun kişiliğini sanatına da yansıtmış, mahallî üsluptan ziyade klasik estetiğe bağlı kalarak hikemi şiirleriyle Nabî’yi takip etmiştir. Olaylara hikmet gözüyle bakmış, bunları tasannudan uzak güçlü, açık bir dille ifade etmeye çalışmıştır. Şiirleri, olgun kişiliğinden ve engin hayat tecrübesinden süzülüp gelen hikmet yüklü beyitlerle doludur. Bu beyit ve mısralardan bir kısmı, bugün bile hâlâ dillerde dolaşmaktadır. “Şecâ’at arz ederken merd-i kıbtî sirkatin söyler”, “Ehl-i feyzin eseri kalmasa da nâmı kalır”, “Pes rif’atlere ziynet ile rif’at gelmez” gibi... Ragıp Paşa, hikemi şiirin bu asırdaki en büyük temsilcisidir. Gazellerinde Nabî ve Sâib (ö. 1671) tesiri son derece belirgindir. Birçok gazeli Nabî’ye nazire olarak yazılmıştır. Nabî etkisinde yazan diğer şairlerden farklı olarak, basit bir taklitçi olarak kalmamış, kendi kişiliğini eserlerine başarıyla aksettirmiştir.
Ragıp Paşa, hayattayken divanını tertip etmemiş ve şiirleri daha sonra Müstakimzade’nin himmetiyle toplanmıştır. Divanı’nın (Ragıp 1253) çok sayıda nüshası vardır. Çok sayıda eseri olmakla birlikte, edebî bakımdan Divanı’ndan sonraki en önemli eseri Mecmua’sıdır. Burada yer alan şiirlerin birçoğu divanda yoktur. Ragıp asıl başarısını gazellerinde göstermiştir. Mecmuadakiler bir tarafa bırakıldığında, divanında 174 gazele karşılık, kaside şeklinde yazılan sadece iki şiir vardır.
Ragıp, güçlü, pürüzsüz ve açık bir söyleyişe sahiptir. Ragıp’ta, Nabî’deki çok yönlülük ve derinlik yoktur. Atasözleri ve deyimler bakımından şiirinin zenginliği anlatımını daha da güçlendirmiştir. “Bir giden bir dahi gelmez aceb ne hikmetdir”, “Söyle derd-i dilini her ne çıkarsa kısmet” gibi mısralar onun üslubunda önemli bir yer tutmaktadır. Fakat, bu güçlü ve veciz söyleyişe karşılık şiirleri yeterli incelikten ve coşkudan yoksundur. Birçok yeri görme fırsatı bulan, çok önemli görevler üstlenen şair, günlük dilden alınan sözlerin yanında, bizzat başından geçenleri ve yaşadığı hayatla ilgili gözlemlerini de şiirlerine aksettirmiştir. Zaman zaman Nedim’i hatırlatan gazeller söylemiştir. Fakat bunlar onun şiirlerinde fazla bir yer tutmamaktadır. Ragıp, devrinde birçok şaire üstatlık etmiş ve kendinden sonra önemli takipçiler bulmuştur. Haşmet ve Fıtnat, onun meclisinin müdavimlerinden ilk akla gelen şairlerdir. Fıtnat Hanım’la karşılıklı latife ve nazireleri devrinde epeyce meşhur olmuştur.