Pir Sultan Abdal, XVI. yüzyılın sonu ile XVII. yüzyılın başlarında yaşamıştır. O, Sivas’ın Yıldızeli kazasına bağlı Banaz köyünde doğmuş, Sivas’ta ölmüştür. Fakat onun doğum ve ölüm tarihlerini açık bir şekilde bilemiyoruz.
Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinde; Allah, Hz. Muhanmmed, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve daha pek çok veliye olan derin bir bağlılık, İslamî ve Bâtıni inanışlarla kaynaşmış bir vahdet-i vücud halitası görülmektedir. Hatta bunlar, bir inançtan çok, bir iddia durumundadır. Yani onun bu ifadelerinde, dünya emelleri peşinde koşan ve isyan eden bir ruhun değişik ihtiraslarını da görmek mümkündür. Bu cümleden olarak o şiirlerinde; İslam dininin itikadî yönlerinden çok, bazı Bâtıni inanışları, hatta bazı İslamî bilgileri tebliğ etmek yerine, bağlı bulunduğu yolun prensiplerini işlemektedir. Dolayısıyla onun bu dini terminolojileri işleyişinin yanında, eserlerinde görülen bazı farklılıkların bulunması ise, halkın anlayabileceği üslupta bir yönüyle tasavvufa yüzeysel de olsa temas ettiğini göstermektedir. Ancak onun eserlerinde; İslam dininin itikat ve ibadete müteallik inanç sistemine dair olan terminolojileri kullanması, onun tasavvuf anlayışını biraz olsun belirtmekte ve özellikle kendi Batıni prensiplerini de ortaya koymaktadır. Bu sebeple onun bu tür belli başlı yaklaşımları, hemen hemen bütün manzumelerinde de görülmektedir.
Bilindiği gibi Pir Sultan Abdal; özellikle Alevî-Bektaşî inanışlarını ağırlıklı olarak işlediği manzumelerinde; Allah, Peygamberler, Melekler, Kitaplar, Dünya, Ahiret, Divân, Mizan, Sırat Köprüsü gibi itikadî kavramların yanı sıra, Hz. Ali, Ehl-i Beyt, On İki İmam, Tenâsüh vb. konular çevresinde de durmaktadır. Bu sebeple onun kullandığı araç ile varmak istediği amaç arasında bazen çelişkiler de göstermektedir ki, günümüzde onu isteyen grup istediği tarafa doğru çekip götürmektedir.
Çünkü onda bazen isyancı bir ruh, bazen de toplumun sosyal konularına rahatlıkla eğilen ve onları acımasızca tenkit edebilen bir gücün bulunması, dinî bilgisini de bu sahada rahatlıkla kullandığını göstermektedir. Bu dinî bilgiler çerçevesinde bir yandan itikadî, ibadî, diğer yandan da tasavvufî konuları rahatlıkla eserlerinde işleyebilmesi dikkat çekmektedir.
Kaynak: Türk Halk Şiiri, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, Eylül 2011.