Batı Türkistan’daki Çimkent şehrinin doğusunda bulunan ve Tarım ırmağına dökülen Şâhyâr nehrinin küçük bir kolu olan Karasu üzerindeki Sayram kasabasında doğdu. Ahmed Yesevî’nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Yûsuf el-Hemedanî’ye (ö. 535/1140-41) intisabı ve onun halifelerinden oluşu dikkate alınırsa XI. yüzyılın ikinci yarısında dünyaya geldiğini söylemek mümkündür.
Dönemin önemli İslam merkezlerinden Buhara'ya giderek devrin önde gelen âlim ve mutasavvıflarından Şeyh Yûsuf el-Hemedanî’ye intisap ederek onun irşad ve terbiyesi altına girer. Yûsuf el-Hemedanî’nin vefatı üzerine irşad mevkiine önce Hâce Abdullah-ı Beraki, onun vefatıyla Şeyh Hasan-ı Endaki geçer. 1160 yılında Hasan-ı Endaki’nin de vefatı üzerine Ahmed Yesevî irşad postuna oturur. Bir müddet sonra, vaktiyle şeyhi Yûsuf el-Hemedânî’nin vermiş olduğu bir işaret üzerine irşad makamını Şeyh Abdülhalik-ı Gucdüvânî’ye bırakarak Yesi’ye döner; vefatına kadar burada irşada devam eder.
Ahmed Yesevî altmış üç yaşına geldiğinde geleneğe uyarak tekkesinin avlusunda müridlerine bir çilehâne hazırlatır, vefatına kadar burada ibadet ve riyâzetle meşgul olur. Çilehanede ne kadar kaldığı belli değildir, fakat ölünceye kadar buradan çıkmadığı ve hücrede vefat ettiği muhakkaktır. Doğum tarihi bilinmediğinden kaç yıl yaşadığı hususunda da kesin bir şey söylemek mümkün değildir.
Ahmed Yesevî edebî şahsiyetinden ziyade fikrî şahsiyetiyle, tarihî hayatından ziyade menkıbevî hayatıyla Orta Asya Türk dünyasının asırlarca tesirini devam ettirebilmiş önemli şahsiyetlerinden birisidir.
(Kaynak: TDV İslâm Ansiklopedisi, 2. cilt, Syf: 159-161, İstanbul, 1989.)
Ahmed Yesevî’nin iki mühim eseri vardır. Bunlar da; Divân-ı Hikmet ve Fakrnâme’dir.
Divân-ı Hikmet: Ahmed Yesevî’nin “Hikmet”lerini içine alan mecmuanın adıdır. Divân-ı Hikmet nüshalarının muhteva bakımından olduğu kadar, dil bakımından da önemli farlılıklar arz etmesi, bazılarınca farklı şahıslar tarafından değişik yerlerde meydana getirildiği kanaatini ortaya koymaktadır. Bir kısmı kaybolan veya zamanla değişikliğe uğrayan Hikmetler derlenirken araya aynı ruh ve ifadedeki yeni Hikmetler de ilave edilmiş, böylece gittikçe aslından uzaklaşmış gibi görülmektedir.
Buna rağmen bu Hikmet’te, kime ait olursa olsun temelinde Ahmed Yesevî’nin inanç ve düşünceleri, tarikatının esasları bulunmaktadır. Hikmetler, Türkler arasında bir düşünce birliğinin teşekkül etmesi bakımından çok önemlidir. Bir yandan Hikmetlerin pek mühim ekseriyeti muhteva ve tema itibariyle dini telkinlerden ve İslamî telâkkilerden ibaret iken, diğer yandan da Hikmetlerin pek az bir kısmı, doğrudan doğruya millî hayatın izlerini taşımaktadır. Hikmetlerdeki bu millî unsurlar, dış yapıda, yani vezinde ve söyleyişte de kendisini hissettirmektedir. Bu cihetlerden bakıldığında bütün şiirlerin millî unsurlarla örülü olduğu görülür. Mesela, Yesevî’nin adı veya mahlâsı her Hikmet’in son dörtlüğünde verilmiş ve şiirin hazzı, estetiği bütün mısralara yayılmış olmakla beraber fikrî ağırlığı, mesajı son dörtlüğe bırakılmıştır. Bu itibarla, ‘Hikmetleri meydana getiren maddî ve manevî dinamiklerin tamamıyla Türk halkının yaşayış ve düşünüşünden mülhem olduğunu ifade etmeliyiz.
Fakr-nâme: Divân-ı Hikmet’in mukaddimesi mesabesindedir. Muhteva itibariyle; tarikat adabını, usulünü, erkânını, kâmil bir şeyhin, bir dervişin vasıflarını, merâtı b-ı erbaa’yı ‘dört kapı kırk makam’ı beyan eder.
Biyografisi için bu linkten de faydalanabilirsiniz.