Namık Kemal 1840 yılında Tekirdağ’da doğdu. Mustafa Asım Beyin oğludur. Sekiz yaşında annesini kaybeder. Bu yüzden çocukluk ve gençlik dönemleri dedesi Abdullatif Paşanın yanında geçmiştir. Daha küçük yaşta dedesi ile İstanbul’a gelir. Burada kısa bir süre Beyazıt Rüştiyesine devam eder. Dedesinin Afyona kaymakamlığına atanması nedeniyle Namık Kemal de buraya gider. Burada tam iki buçuk yıl kalır. Ardından dedesinin Kıbrıs ve Lazistan mutasarrıflığına atanmasıyla Namık Kemal de buralara gider. Abdullatif Paşa’nın 1853 yılında Kars kaymakamlığına atanması Namık Kemal’in hayatında önemli bir yere sahiptir. Namık Kemal Kars’ta okula devam etmez. Bu devrede Vaizzade Mehmet Hamit Efendi’den tasavvuf ve edebiyat dersleri alır. Ayrıca Kara Veli Ağa’dan binicilik, silahşorluk ve savaş tekniklerini öğrendi. Bu bilgileri Namık Kemal, daha sonra yazacağı Cezmi romanında kullanmıştır. Namık Kemal Kars’ta bir buçuk yıl kaldıktan sonra dedesinin görevden alınmasıyla on üç yaşında İstanbul’a geri döndü. Ancak dedesinin 1854 yılında Sofya kaymakamlığına atanmasıyla Namık Kemal de Sofya’ya gitti.
Sofya Namık Kemal’in edebi hayatının olgunlaştığı yerdir. Namık Kemal burada Batı medeniyetine dair ilk izlenimlerini oluşturmuştur. Burada kendi gayretleriyle Divan edebiyatını anlamaya çalıştı. Arapça öğrendi. On dört yaşında Sofya’da şiirler yazmaya başlayan Namık Kemal On altı yaşında iken Niş kadısı Mustafa Ragıp Efendi’nin kızı Nesime Hanım’la evlendi. Bu evlilikten Feride, Ulviye ve Ali Ekrem adında üç çocuğu oldu.
1858 yılında Namık Kemal İstanbul’a döndü. Bu devrede devrin bilginlerinden tasavvuf, hadis, fıkıh ve tasavvuf dersleri aldı. Arap ve Fars edebiyatını öğrenmeye çalıştı. Bu arada Babıâli’de Tercüme Odasına kâtip memuru olarak girerek geçimini sağladı. Tercüme Odası kâtiplerinden Mehmet Mansur Efendi’den Fransızca öğrenmeye başladı. Böylece Avrupa medeniyetine ve yenilikçi anlayışa dair ilk tecrübelerini kazanır. Bir yandan Avrupa edebiyatından yeni tercümeleri okurken bir yandan da Divan şairlerinin bir araya toplandığı Encüman-ı Şuara’ya devam etti. Encuman-ı Şuara Hersekli Arif Hikmet Efendi, Osman Şems Efendi, Leskofçalı Şeyh Galip, Kazım Paşa, Yenişehirli Avni ve Ziya Paşa gibi eski geleneği sürdüren şairlerin haftanın bir günü Hersekli Arif Hikmet Efendi’nin evinde toplanarak Divan şiirini icra ettikleri bir topluluktur. Namık Kemal Ziya Paşa sayesinde bu topluluğa devam etmiş ve kısa sürede Divan şairleri arasında yıldızı parlamıştır. 22 yaşlarında bir Divan yazarak kısa sürede Divan şairleri arasında şöhret kazanmıştır.
1859 yılında Kani Paşa’nın yardımıyla Gümrük Kalemi’ne memur oldu. Bu devrede Namık Kemal Şinasi ile tanışır.(1862) Artık Namık Kemal yeni bir hayat felsefesinin kapılarını aralamıştır. Şinasi’yle tanıştıktan sonra Namık Kemal Batı’yı kavramaya başladı. Artık Divan geleneğinden yavaş yavaş koparak nesre, tarihe ve hukuka yöneldi. 1863 yılında tekrar Tercüme Odasına memur oldu. Bu devrede Voltaire ve Montesguieu’yu okur. Şinasi’nin çıkardığı Tasvir-i Efkar gazetesinde kısa makale ve fıkralar yazan Namık Kemal kısa sürede yenilikçiler tarafından da tanındı. Zaten bu devrede Namık Kemal’de artık yenilikçilerin safına geçmiştir.
1865 yılında Şinasi Paris’e giderken Tasvir-i Efkar gazetesini Namık Kemal’e bırakmıştır. Namık Kemal gazetenin çehresini tamamen değiştirerek gazeteyi politik ve siyasi bir alana kaydırmıştır. Bu nedenle gazete hükümet tarafından sıkça yaptırımlara maruz kalmıştır. Namık Kemal 1867’de Ziya Paşa ve Ali Suavi ile birlikte hükümetin baskıları sonucu Paris’e kaçtı. Mustafa Fazıl Paşa bu üç yenilikçiyi ekonomik olarak destekledi. Bu üç muharrir burada Muhbir gazetesini çıkardılar. Ayrıca Avrupa’da teşkilatlanan Genç Osmanlılar derneğine (Jön Türkler) üye oldular. Sultan Abdulaziz’in Paris ziyareti üzerine Fransız hükümeti tarafından Jön Türkler dağıtıldı. Namık Kemal, Ziya Paşa ile birlikte Londra’ya geçtiler. Burada Hürriyet gazetesini çıkardılar. Ancak bu birliktelik fazla sürmedi. Namık Kemal gazeteyi bırakarak 1870 yılında İstanbul’a geri döndü. Bu dönüş Namık Kemal’in hem edebi hem de siyasi hayatında önemli olmuştur. Bir yandan Diyojen gazetesinde kısa fıkralar yazan Namık Kemal bir yandan da İbret gazetesinde makaleler yazıyordu. İbret gazetesinde yazdığı “Garaz Marazdır” adlı yazısı nedeniyle 1872 yılında Gelibolu kaymakamlığına tayin edildi. Bu sürgünde Vatan Yahut Silistre ve Evrak-ı Perişan adlı eserlerini tamamlar. Yine Reji adlı makalesi yüzünden hakkında soruşturma açıldı.
1873 yılında Gedikpaşa tiyatrosunda Vatan Yahut Silistre oyunu sergilendi. Oyunu izleyen halk sokaklara taştı. Bunun üzerine hükümet panikleyerek Namık Kemal’i tutukladı. Daha sonra da Magosa’ya sürgün ettiler. Namık Kemal Magosa’da otuz altı ay kaldı. Eserlerinin büyük bir kısmını burada yazdı.
1876 yılında 5. Murat’ın tahta geçmesiyle genel aftan yararlanan Namık Kemal İstanbul’a geldi. 2. Abdulhamit’in tahta geçmesiyle Namık Kemal’e Kanuni Esasiye’yi hazırlama görevi verildi. Ayrıca Namık Kemal Danıştay üyeliğine getirildi. Ancak bir toplantıda sarf ettiği sözlerden dolayı İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Yine asayişi çiğnediği gerekçesiyle Midilli kaymakamlığına sürgün edilir. Burada yazdığı Celaleddin Harzemşah adlı oyunu ile padişah tarafından Nişan-ı Osmaniye ile ödüllendirilir. Bu adada İslam – Hıristiyan çatışmasını körüklediği gerekçesiyle 1884 yılında Rodos kaymakamlığına tayin edildi. İngilizlerin ve Yunanlıların şikâyeti üzerine 1887 yılında Sakız adası kaymakamlığına atandı. 1888 yılında bu adada vefat etti.
Namık Kemal Türk edebiyatında “Vatan Şairi” olarak tanınır. Eski Divan geleneği ile yetişen Namık Kemal 1862 yılında tanıştığı Şinasi ile hem edebi hemde siyasi görüşleri değişmiştir. İlk dönemlerinde İslamcılık fikrine bağlı olan Namık Kemal daha sonra Osmancılık fikrinde karar kılmıştır. Tanzimat edebiyatının adıyla özdeşleşen Namık Kemal hem verdiği eserler hem de düşünceleriyle kendisinden sonrakilere örnek olmuştur. İlk romanı yazan, ilk tarihi romanı işleyen ve ilk tenkit eserini veren O’dur. Yahya Kemal’in deyimiyle Namık Kemal bir Meydan adamıdır. Hayatının sonuna kadar mücadele etmiştir. Eserlerinde de bu mücadele ruhunu görmek mümkündür. Osmanlı kalmak şartıyla Batılılaşmaya karşı değildir. O, Batının yanlış algılanmasına karşıdır. Divan kültürü ile yoğrulan Namık Kemal Şinasi ile tanıştıktan sonra her ne kadar yenilikçilerin safında olsa da eskiden bir türlü kurtulamamıştır. Örneğin dilin sadeleşmesini savunmasına rağmen Arapça ve Farsça’yı dilimizin zenginlik kaynağı olarak görür. Aynı anlayış şiirinde de vardır. O yüzden Namık Kemal hayatı boyunca Eski ile Yeni arasında kalmıştır.
Edebiyatı dil meselesi olarak gören Namık Kemal eski edebiyatın ağır diline şiddetle hücum eder. Özellikle nesirdeki kapalı söyleşi sık sık eleştirmiştir. Şiirde diğer Tanzimat şairleri gibi Namık Kemal de batı etkisiyle aşk ve tasavvuf konularından sıyrılarak vatan, hürriyet, medeniyet, hukuk ve sosyal konuları işler. Şiirleri şekil olarak eski ancak duygu yönüyle yenidir. Şiirlerinde beyit güzelliğini terk ederek bütün güzelliğine ulaşmıştır. Kapalı ve şairane söyleyişlerin dışına çıkarak somut ve açık bir üslup kullanmıştır. Şiirlerini genellikle aruzla yazmakla beraber heceyle de şiir denemesi yapmıştır.
Namık Kemal Tanzimat edebiyatının önde gelen romancılarındandır. Romantizmin etkisiyle yazdığı iki romanı roman tekniği bakımından yetersiz olsa da ilk olmaları açısından önemlidir. Cezmi romanı ilk tarihi roman; İntibah romanı ise ilk romandır. Her iki romanda da tasvirleri realisttir. Diğer Tanzimatçılar gibi Namık Kemal de romanın akışını kesip ahlak dersleri verir. Kahramanlar tek boyutludur. Üslubu özentili ve sanatkâranedir.
Namık Kemal tiyatroyu bir eğlence olarak kabul eder. Ancak tiyatronun insanları etkileyici gücünü görerek tiyatroda sosyal meseleleri işlemiştir. Romanlarında olduğu gibi tiyatro oyunlarında da romantizmin etkilerini görmek mümkündür. Tiyatroda konuşma dilinin uygulanması gerektiğini söyler. Ayrıca tercüme yoluyla sahne tekniğinin geliştirilebileceğini öne sürer.
Namık Kemal hemen hemen bütün türlerde eser veren ve Tanzimat’ın yetiştirdiği önemli bir muharrirdir. Tasvir-i Efkâr gazetesiyle başlayan gazete hayatı İbret, Hürriyet, Ulum, Mirat, Basiret, Diyojen, Hadika, İttihat, Sadakat, Vakit, Muharrir ve Mecmua-i Ebuzziya gazetelerinde yazılar yazmıştır. Hürriyet, İbret ve Tasvir-i Efkar gazetelerinde fiilen çalışmış ve bu gazetelerde siyasi bir mücadele tarzını benimsemiştir.
ESERLERİ:
Şiirleri: Namık Kemal’in el yazması bir divanı vardır. Şinasi ile tanıştıktan sonra yazdığı şiirleri kitap haline getirmemiştir. Bu şiirler Namık Kemal’in ölümünden sonra Namık Kemal’in Hayatı ve Şiirleri adıyla basılmıştır.
Romanları:
1. İntibah: Eserin kahramanı Ali Bey, Mahpeyker adında hafif meşrep namuslu olmayan bir kadınla evlenir. Annesinin bütün ısrarlarına rağmen Ali Bey bu kadından kopamaz. Ali Beyin annesinin bulduğu temiz ahlaklı ve namuslu Dilaşup da Ali Beyi bu kadından koparamaz. Ancak Ali Bey zamanla Mahpeyker’in çirkin yaşamını görerek ondan uzaklaşmaya başlar. Bu durumu hisseden Mahpeyker Dilaşup’u öldürtür. Ali Bey’den de intikam almak isteyen Mahpeyker kendi tuzağına düşer ve Dilaşup’u öldüren adamlar tarafından öldürülür. Ali Bey ise hapiste ölür. Eserde kötü kadınların bir aileyi nasıl yok ettiğini anlatmaktadır. Ali Beyin son pişmanlığı fayda etmemiştir. Eserde Çamlıca’nın tasviri önemlidir.
2. Cezmi: Eserin kahramanı 17. yy yaşamış bir kahramandır. Eserdeki olaylar 3. Murat dönemindeki Osmanlı- İran savaşları sırasında geçer. Cezmi çeşitli savaşlarda Adil Giray ile tanışır. Adil Giray bir savaşta İran’a esir düşer ve Tebriz’e götürülür. Orada Şahın kız kardeşi ile tanışan Adil Giray gizli bir aşk yaşarlar. Şahın karısı Şehriyar da Adil Giray’ı tek taraflı sever. Bu arada Cezmi Adil Giray’ı kurtarmak için kılık değiştirerek Tebriz’e gelir ve Adil Giray ile buluşur. Kaçma planları yaparlar. Ancak bu durumdan Şehriyar haberdar olur. Bir gece baskınıyla Şehriyar ve adamları Adil Giray ve Perihan’ı öldürür. Cezmi yaralı kurtulup İran’dan kaçmayı başarır.
Eser aslında iki cilt halinde tasarlanmıştır. Namık Kemal ikinci cildini tamamlayamamıştır.
Oyunları:
1. Vatan Yahut Silistre: Zekiye isimli bir kıza gönül veren İslam Bey, gönüllü olarak askere gider. Zekiye de erkek kılığına girerek arkasından gider. İslam Beyin gönüllü olduğu Silistre işgal altındadır. Kale kumandanı Sıtkı Bey haksızlığa uğramış ve rütbeleri sökülmüş vatanperver bir kumandandır. Asıl adı Ahmet’tir. Büyük gayretlerle eski rütbesine kadar yükselmiştir. İslam Bey savaş sırasında yaralanır. Bu arada erkek kılığındaki Zekiye’nin sevdiği kız olduğunu öğrenir. Kalenin teslim edilmesini istemeyen Sıtkı Bey düşman cephanesinin imha edilmesinin tek çare olduğunu söyler. Bu iş için Abdullah Çavuş gönüllü olur. Kale kurtulduğunda Sıtkı Bey Zekiye’nin kendi kızı olduğunu öğrenir. Böylece aşk, babalık, evlat sevgisi ve dostluklar vatan sevgisinde birleşir.
2. Zavallı Çocuk: Şefika tıp tahsili yapan amcasının oğlu Ata’yı sevmektedir. Şefika’nın babası Halil Bey ise kızını zengin bir paşaya vererek maddi sıkıntıdan kurtulmak ister. Şefika ailesinin düştüğü maddi sıkıntılardan kurtulması adına bu evliliğe razı olur. Fakat aşkına yenik düşerek verem hastalığına yakalanıp ölür. Bu durumu duyan Ata ise Şefika’nın yatağı başında zehir içerek intihar eder.
3. Akif Bey: Bir deniz askeri olan Akif Bey dış görünüşüne aldandığı Dilruba ile evlenir. Kırım savaşının çıkması üzerine orduya katılan Akif Beyin ölüm haberi gelir. Dilruba başka biriyle evlenmeye karar verir. Akif Beyin babası oğlunun vasiyetine uyarak Dilruba’yı almaya geldiyse de Dilruba babayı reddeder. Ancak Akif Bey savaştan yaralı kurtulmuştur. Akif Bey eserin sonuna doğru kasabaya gelir. Karısının başka birisiyle evlenmek üzere olduğunu öğrenince Dilruba’yı öldürür. Kendisi de intihar eder.
4. Gülnihan: Rumeli şehirlerinin birinde hüküm süren Kaplan Bey halka zulmetmektedir. Bütün Rakiplerini öldüren Kaplan Bey, birbirini seven Muhtar Bey ve İsmet Hanım ile mücadeleye girişir. İsmet hanıma Aşık olan Kaplan Bey, Muhtar Bey’i tutuklattırır. İsmet Hanım, Kaplan Beyi oyalamak için onunla nişanlanmayı kabul eder. Böylece Muhtar Bey serbest bırakılır. Daha sonra Muhtar Bey, Sofya’ya giderek Kaplan Beyin haksızlıklarını anlatır. Kaplan Paşa’nın idam kararıyla geri döner. Kaplan Paşa bu olaylardan sorumlu tuttuğu İsmet Hanımın dadısı Gülnihal’i öldürür. Kendisi de askerler tarafından öldürülür.
5. Celaleddin Harzemşah: Eser Moğol istilasına karşı koyan Celaleddin Harzemşah’ın hayatını anlatır. Onbeş perdelik bir oyun olan bu eser okunmak için yazılmıştır. Eserde Celaleddin Harzemşah’ın küçük bir kuvvetle koskoca Moğol ordusunu nasıl durduğu hisli ve duygusal bir üslupla anlatılır.
6. Kara Bela: Hint saraylarında padişahın kızı Behrever, Haremağası Ahmet ve Hüsrev arasında geçen macera konu edilir. Eserde Behrever ile Hüsrev birbirlerini sevmektedir. Haremağası entrikalar ile bu aşkı yok etmeye çalışır. Husrev Haremağası tarafından öldürülür. Behreyar ise Haremağasını hançerleyerek intihar eder.
Tarihi Eserleri:
1. Berika-i Zafer: İstanbul’un fethini anlatan tarihi bir eserdir.
2. Devr-i İstila: Osmanlı devletinin son dönemlerini ve padişahların tutumunu anlatır.
3. Evrak-ı Perişan: Selahattin Eyyübi, Fatih ve Yavuz Sultan Selim gibi Türk büyüklerinin hayatlarını ve hizmetlerini anlattığı eserdir.
4. Kanije: Kanije kalesinin savunmasında Tiryaki Hasan Paşa’nın kahramanlıklarını anlattığı eserdir.
5. Silistre Muhasarası: Silistre savaşına katılmış bir subayın başından geçen olayları anlattığı eserdir.
6. Osmanlı Tarihi: Dört cilt olan bu tarih kitabında Namık Kemal, birinci cildinde Osmanlı devletinin doğuşunu, kökenini, Ertuğrul Gazi, Osman, Orhan ve 1. Murat dönemlerini anlatır. İkinci ciltte 1. Beyazıt ve Fetret Devrini anlatır. Üçüncü ciltte Çelebi Mehmet ve 2. Murat dönemini; dördüncü ciltte ise Fatih dönemini anlatır.
7. İslam Tarihi: Peygamberimizin, Dört Halife, Emevi ve Abbasi dönemlerini anlatır.
8. Tercüme-i Hal-i Emir Nevruz: İlhanlı hükümdarı Nevruz’un hayatını anlatır.
Tenkit ve Makaleleri:
1. Tahrib-i Harabat: Ziya Paşa’nın Harabat adlı Divan antolojisi için yazmıştır. Ziya Paşa bu eserinde Divan edebiyatını yeniden canlandırmak istemiş; hatta Divan anlayışını yapılan eleştirileri haksız bulmuştu. Bunun üzerine Namık Kemal bir zamanlar dost olduğu Ziya Paşa’yı Tahrib-i Harabat adlı eseri ile yerden yere vururken Divan edebiyatına da her yönden hücum etmiştir.
2. Takip: Ziya Paşa’nın Harabat’ın ikinci cildini yayınlaması üzerine yazdığı bir tenkit eseridir.
3. İrfan Paşa’ya Mektuplar: İrfan Paşa’nın Mecmua-i İrfan Paşa adlı eserinde yeni edebiyat taraftarlarını tenkit etmesi üzerine yazmıştır.
4. Renan Müdafaanamesi: Fransız bilgin Ernest Renan’ın “İslam ilerleme engeldir” tezini çürütmek için yazmıştır.
5. Lisan-ı Osmani’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazat-ı Şamildir: Bu makalede Namık Kemal edebiyat ve dil hakkındaki görüşlerini anlatmaktadır.
6. Müntehabat-ı Tasvir-i Efkar: Tasvir-i Efkar gazetesinde yazdığı makalelerini topladığı eserdir.
Namık Kemal’in yeni dönem dil anlayışı, üslubu; hitabeti esas alan ve hiçbir şeyden çekinmeyen gür bir erkek sesidir. Düşüncelerinde samimi olduğu için, Şinasi’de görülen koyu didaktizm; öğreticilik, burada yerini vatan ve millet yolunda heyecanla bütünleşen engin bir lirizm’e bırakır. Bunların yanı sıra, Fransız edebiyatından ve özellikle şiirinden yeni duygular, imajlar, hayaller de Kemâl bey vasıtasıyla artık şiirimize girer.
İntibah aşk, kıskançlık, intikam duygularını işleyen psikolojik bir eserdir. Bu duygular eski edebiyatta da vardır. Fakat Namık Kemal onları eskiler gibi hayâller, semboller ve alegorilerden çok, Batılı romancılara has bir tarzda, tasvir ve tahlil metodu ile ortaya koyar.
İntibah, dönemin yaşanan hayatına uygunluğu, roman kişilerinin psikolojik dünyasını yansıtmadaki başarısı ve edebî dil kullanma çabasıyla Türk edebiyatının ilk edebî romanı olma özelliğini kazanmıştır.
Namık Kemal’in ikinci romanı Cezmi, tarihî roman alanında yazılmış ilk eser olarak kabul edilir.
Vatan yahut Silistre 1873 Nisanında Gedikpaşa Osmanlı Tiyatrosunda sahnelenmiştir.
[Vatan yahut Silistre] vatansever bir hisle ve en şanlı bir savaş olayımızı belirten bu güzel eser, çok güzel bir şekilde halka sunulduğu vakit, seyircilerde meydana getirdiği yurtseverlik galeyanı ve kahramanlık duygusu, heyecanı, eserin yazarı hakkında pek fazla sevgi gösterilerine yol açmış ve neticede, seyircilerden büyük bir kalabalık, Kemal’in evine yürüyerek, ‘Yaşa Kemâl!...’ diye bağırarak takdir ve teşekkürlerini belirtmiştir.
[Vatan yahut Silistre] Bu oyun, tiyatroyu bulunduğu halden kırk elli derece ileri götürmüş ve o yolda ilerlemenin başlangıcı olmuştur.
Mustafa Kemal'in bir gece vakti yanıma gelerek, Namık Kemal'in Vatan Kasidesi'nin teksir edilmiş bir nüshasını "Fuad kardeşim bunu ezberleyelim" diye bana verirken, yavaş bir sesle fakat büyük bir heyecanla okuduğu: "Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin / Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azimetten" mısralarını nasıl unutabilirim.