Doğum tarihi: 1884, İstanbul
Ölüm tarihi ve yeri: 9 Ocak 1964, İstanbul
Cumhuriyet öncesi ve sonrası kadın yazarımız Halide Edib Adıvar (1882-1964), romancı kimliği ile ön plana çıkar. Hikâye türünde de bir hayli eser vermiştir. Harap Mabedler (1911), Dağa Çıkan Kurt (1922), İzmir'den Bursa'ya (1922; Y.Kadri, F.Rıfkı ve M.Asım'la birlikte) ve Kubbede Kalan Hoş Sada (1974), onun hikâyelerini topladığı kitaplarıdır. Adıvar'ın sanat hayatında görülen iki farklı dönem, hikâyeleri ve hikâyeciliği için de geçerlidir. Buna göre yazar, gençlik dönemi eserlerinden oluşan Harap Mabedler'deki hikâyelerinde ferdiyetçidir. Zeminini çeşitli sebeplerin oluşturduğu hayal kırıklıkları, yalnızlık, fedakârlık, annelik, aşk, ölüm, bu hikâyelerin belirgin temalarını oluşturur. Hikâyelerde santimantal ve bedbin bir ruh hâli hâkimdir. Yine bu hikâyelerde Servet-i Fünûn dil ve üslûbunun tesiri dikkati çeker.
Halide Edip, Balkan Harbi yıllarından itibaren toplumcu veya Millî Edebiyat anlayışına kayar. Dağa Çıkan Kurt ve İzmir'den Bursa'ya isimli kitaplarında yer alan hikâyeler (Kabak Çekirdekçi, Tanıdığım Çocuklardan; Vurma Fatma, Emine'nin Şahadeti, Bayrağımız Altında), bu dönemin ve anlayışın eserleridir. İşgalci güçlerin Türk vatanına saldırıları, Türklerin buna karşı verdikleri mücadele, bu esnada yaşanan zulümler ve acılar, hikâyelerin asıl konuları oluşturur. Meselâ "Dağa Çıkan Kurt' hikâyesinde, vahşî hayvanların ormanı istilâ etmeleri, barışı sağlamak için kurdu av olarak ilân etmeleri, ülkesi talan edilen ve yaralanan kurdun intikam için dağa çıkmasını anlatılır. Bir çocuğun rüyası olarak kurgulanan hikâye, semboliktir. Kubbede Kalan Hoş Sada'da yer alan metinlerde ise, daha çok Doğu-Batı sentezi ve bu eksenindeki problemler üzerinde yoğunlaşmış olmasıyla dikkati çeker.
Teknik bakımından zayıf olan Halide Edib'in hikâyeleri, romanlarında olduğu gibi, çoğunlukla bir kadın kahraman etrafında şekillenir. Bu kadınlar, irade, kültür ve karakter bakımından güçlüdürler. Başlangıçtaki hissedilen Servet-i Fünûn dil ve üslûbu tesiri, giderek yalın, tabiî ve sade Türkçeye doğru ilerler. Ancak Halide Edib, bir sanatkâr olarak en çok dil ve üslûbu yönüyle eleştirilir. Çünkü o, bu konuda itinasızdır. Fazıl Ahmet Aykaç'ın, "leziz fakat kılçığı bol sardalya" benzetmesi, onun dil ve üslûbu için sık sık tekrarlanan bir tespittir.
Romanları : Heyula, Raik’in Annesi, Seviye Talip, Handan, Yeni Turan, Son Eseri, Mev’ud Hüküm, Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye, Kalp Ağrısı, Zeyno'nun oğlu, Sinekli Bakkal, Yolpalas Cinayeti, Tatarcık, Sonsuz Panayır, Döner Ayna, Akile Hanım Sokağı, Kerim Ustanın Oğlu, Sevda Sokağı Komedyası, Çaresaz, Hayat Parçalar
ANI : Türkün Ateşle İmtihanı (İstiklal savaşı yılları ) Mor Salkımlı Ev (Çocukluk günleri)
HİKAYELERİ : Dağa Çıkan Kurt , Harap Mabetleri, İzmir’den Bursa’ya (Yakup Kadri, Falih Rıfkı ve Mehmet Asım Us ile birlikte, 1922) , Kubbede Kalan Hoş Seda
TİYATRO: Kenan Çobanları, Maske ve Ruh
Halide Edip Adıvar, bireysel duyguları yansıtan romanlarının yanı sıra toplumsal konulara da yönelir.