Doğum tarihi: 2 Ocak 1852, Bebek
Ölüm tarihi ve yeri: 12 Nisan 1937, Maçka Palas
1852 yılında Bebek’te dünyaya gelir. Babası Tanzimat döneminde yetişen ve ilk tiyatro eseri olan Hikaye-i İbrahim Paşa be İbrahim – i Gülşeni adlı piyesin yazarı Hayrullah Efendidir. Hamit ilk öğrenimini mahalle mektebinde ve Hisar rüştiyesinde tamamlar. Hoca Tahsin ve Edremitli Bahaettin Efendi’den özel dersler alır. 1861 yılında ağabeyi ile Paris’e gider. İstanbul’a döndükten sonra Robert Kolejine girer. 1864 yılında Tercüme odasına girerek ilk memurluk hayatına başlamış olur. 1865 yılında babasının Tahran büyükelçiliğine atanması üzerine babası ile beraber Tahran’a gider. Hamit burada Arapça ve Farsça’yı öğrenir. 1867 yılında babasının ölümü üzerine İstanbul’a geri döner. 1871 yılında ilk evliliğini Fatma hanımla yapar.
Hamit dönemin ünlü sanatçılarından Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal ve Recaizade Mahmut Ekrem ile dostluk kurar. Ekrem ve Namık Kemal’i severek okuyan Hamit, kendisine Ekrem’i örnek alır. Ekrem’in kendisine ustalık ettiğini söyler. Kendisinden sonra gelen Fikret ve Cenab’ı da takdirle okur. Nitekim Hamit hem çağdaşlarını hem de kendisinden sonra gelen Servet-i Funun topluluğunu en fazla etkileyen şair olmuştur. 1873 Macera’yı Aşk, 1874 Sabr ü Sebat, 1874 İçli Kız, 1875 Duhter-i Hindu ve 1876 Nazife adlı tiyatro eserleriyle edebiyat çevreleri tarafından tanınmaya başlar. 1876 yılında Paris elçiliği katipliğine atanır. 1878 yılına kadar bu görevde kalır. 1877 yılında Nesteren oyunu yazar. Ayrıca bu yıllarda Belde ve Liberte’yi yazar. 1878 yılında Nesteren’in konusu yüzünden görevine son verilir. Rize’de kaymakam olan ağabeyinin yanında bir müddet kalır. Bu dönemde 1879 yılında Sahra, Endülüs Fethi ve Eşber oyunlarını yayınlar. Bir süre sonra 1881 yılında Rusya, 1883- 85 Bombay konsolosluklarında çalışır. Eşi Fatma hanımın rahatsızlığı nedeniyle Bombay(Hindistan)’dan ayrılmak zorunda kalır. İstanbul’a gelirken eşi Beyrut’ta ölür. Bu durum Hamit üzerinde büyüt etkiler yapar. Ünlü eseri Makber’i yazar. Ölüm ve metafizik konularına yönelir. Makber’i Ölü ve Hacle takip eder. Yazı hayatındaki bu verimli döneminde Bunlar Odur, Divaneliklerim, Kahpe eserlerini yayınlar. Bu eserlerin basılması Hamid’e büyük şöhret sağlar. Yenilikler yolunda edebiyat ve sanat hayatına ışık tutan bu çıkışı eski edebiyat yanlıları tarafından yadırganır ve tenkide uğrar.
Hamit, 1886 yılında Londra elçiliğine katip olarak atanır. 1908 yılına kadar bu görevde kalır. İngilizceyi bu devrede öğrenir. İngiliz edebiyatını yakından tanıma fırsatı bulur. Zeynep ve Fitnen eserlerini burada yazar. İkinci evliliğini İngiliz asıllı Nelyy ile yapar. Görevinden uzaklaştırılınca İstanbul’a geri döner. Edebiyat ile uğraşmak şartıyla Londra’daki görevine geri döner. 1895 yılında Lahey elçisi olur. Yaklaşık üç yıl burada kalır. 1906 yılında Brüksel elçiliğine atanır. İlhan adlı eserini burada yazar. 1911 yılında ikinci eşi de ölür. İstanbul’a döndükten sonra üçüncü evliliğini yapar. Hamit Lahey ve Bürüksel hariç yirmiyedi yıl Londra’da kalmıştır. Kamil Paşa’nın sadrazamlığı sırasında işinden alınır. İstanbul’a döner ve iki yıl boşta kalır. Bu sırada Garam, ve Liberte’yi yayınlar. Bala’dan Bir Ses, Validem ve İlhan’ı bastırır. 1914 yılında Meclis-i Ayan azalığına getirilir. 1917 yılında İbni Musa, Sardanapal, Abdullah-üs Sağır, Yadigar-ı Harab gibi tiyatro eserleriyle İlham-ı Vatan, Tayflar Geçidi, Ruhlar ve Garam adlı eserlerini bastırır. Cumhuriyetin ilanıyla emekliye ayrılır. 1928 yılında İstanbul milletvekili olur. 1937 yılında hayatını kaybeder.
Hamit ilk edebi kültürünü eski edebiyattan Fars dili ve edebiyatı örneklerinden alır. İlk şiir zevkini hocası Tahsin Efendi’den alır. Tanzimat edebiyatının birinci dönem sanatçılarını severek okur. On yedi yaşında şiir yazmaya başlamıştır. Şiirin ruhunda, şeklinde, konusunda ve tekniğinde büyük yenilikler yapar. Şiire tabiatı sokar. Sahra’da tabiatı başlı başına konu edinir. Romantik duygular içinde tabiatı güzel ve kusursuz bulur. Edebi güzelliği ruhta arayan şair duygu ve düşüncelerini lirik bir havada ifade eder.
Şiire eski tarz dönemlerle başlayan Hamit, bu tür şiirlerini kitaplarına almaz. Sahra’daki kafiye düzeninden doğan şekil değişikliği, anlatımdaki yenilikle eski şiirlerinden tamamen ayrılır. Kır ve köy hayatına yönelen şair, duygu ve hayal bakımından şiire yenilikler getirir. Yenileşmede hiçbir kurala bağlı kalmaz. Fransız nazım şekillerinden yararlanarak yeni bir nazım şekli ortaya koyar. Vezni ve kafiyeyi istediği tarzda kullanır. Nesre ve nazma uzak, vezinsiz, ancak kafiyeli mısralardan oluşan yeni tür arayışları içine girer. Türk şiirine modern bir görünüm kazandırmaya çalışır. Kurallı nazım şekillerini yıkan Hamit, şiirimize kuralsız nazım şekillerini getirir. Bendlerde mısraları istediği gibi kafiyelendirir. Fransız şiirinde gördüğü karma, çapraz ve düz kafiyeleri kullanır. Hamit’in hem nesrinde hem de nazmında divan edebiyatının seci, tevriye, tekrir ve cinas gibi sanatlarına da rastlanır. Lirik şiirle dramı, nazım ve nesir karışık dramla, manzum dramı birlikte yürütür. Aruzun hemen her veznini, heceyi serbest nazmı ve vezinsiz yalnız kafiyeli şiiri bir arada dener. O aruzun ahengini hafifletmek ve eski şiirdeki mısra bütünlüğünü bozmak ister. Nesre benzeyen şiir peşindedir.
Yetişme çağlarında divan geleneği ağır bastığı için bu ilk eserlerinde Doğu-Batı ikilemi en fazla hissedilen duygudur. Önce Fars edebiyat kültürü ile yetişmiş ardından Batı edebiyatına yönelmiştir. Uzun süre yurt dışı görevlerinden dolayı Fransız ve İngiliz edebiyatını çok yakından tanıma fırsatı bulmuştur. Corneille, Racine, Shakespeare, Voltaire, Victor Hügo, Dante, Goethe ve Musset’e Hamit’in en fazla etkilendiği yazar ve şairlerdir.
1885 yılında eşi Fatma hanımın Beyrut’ta ölümü Hamit’in sanat hayatının dönüm noktası olmuştur. Bu tarihten sonra şiire ölüm temasını sokar. Makber, Hacle ve Ölü bu duygularla yazılır. Bu eserlerde insan ruhunun edebi ürperişlerini en yüksek derecede terennüm eder. Makber bir feryattır. Ölü’de sükût ve düşünüş vardır. Konu ve ruh bakımından Makber’e benzer. Ölü’de dil ve üslup mükemmeldir. Tabiilik ve samimilik dikkat çeker. Hacle konu ve kompozisyon itibariyle Makber ve Ölü’den de orijinal ve modern bir çizgidedir. Makber’de ölüm fikrinden metafizik sorunlara geçen şair, her şeyin üstünde Allah fikrine yer verir.
Şekil bakımından yeni olan Hamit dil yönünden eskidir. Şiirde anlam bütünlüğünü sağlayan şair Makber’de divan nazım şekilleriyle olan ilgisini keser. Şiirini örülme kafiyeli bentlerle yazar. Sahra’daki şiirlerinde tabiat sevgisi ve ona bakış açısı oldukça farklıdır. Bu şiirlerinde Hamit daha içten bir üslup kullanmayı tercih etmiştir. Sahra’da sadece tabiatı tasvir etmekle kalmaz edebiyatımız için yeni olan bir genç kız tipi ve tabii bir aşk tasvirini de dile getirir. Hindistan coğrafyasının egzotik havasını şiire koymayı başararak ilk pastoral türünde şiirler yazmıştır. Belde’de yaşanılmış hayatı ve özellikle şehir dekorunu şiire sokar. Belde’deki tabiat ve şehir görüşü emperesyonizm (İzlenimcilik)den ibarettir. Zamane-i Ab şiirinde deniz maddi bir unsur olmaktan çıkıp derin fikirler ve anlamlar ifade eden metafizik bir varlık haline gelir. Denizde bir takım ruh hallerini hisseder. Garam’da Hamit’in serbest bir düşünüşe yaklaştığını görmek mümkündür. Bu yönüyle Tanzimat şiirine yeni ufuklar açmayı başarmıştır. Vatan Mersiyesi, Bir Neşide, Ordu-yı Hümayunda Bir Şair adlı şiirlerinde Hamit’in sosyal meselelere eğildiğini özellikle vatan konusunu ele aldığını görürüz. Bu şiirlerinde Namık Kemal’in vatan anlayışının etkileri olduğunu söylemek doğru olur. İlham-ı Vatan şiir kitabında yurt sevgisini ve milletin kurtuluşu ile ilgili düşünceleri anlattığını görürüz. Liberte ve Nesteren eserlerinde heceyi deneyen Hamit, vezni duraksız kullanır. Aruzu ahenkli ve müzikal değeri olduğu için tercih eder. Terkipsiz yazılardan yana tavır alır. Ancak terkiplerin kulağa daha hoş gelmesi nedeniyle sıkça kullanır. Dil anlayışı bakımından Namık Kemal ve Ekrem çizgisini sürdüren Hamit, Bazı sade söyleyişlerinin yanında Osmanlıcayı kullanır. Külfetli dili kullanmaktan çekinmez. Türk dilinden ve halktan uzak bir edebiyat aristokrasinin öncüsü olur. Adeta bir salon edebiyatı oluşturur.
Hamit, tiyatro eserlerini oynanmak için değil okunmak için yazmıştır. Olayları tarihi ve hayali bir çevrede anlatır. Oyunlarının kahramanları kötü, zalim ve ahlaksız oldukları gibi; iyi, anlaklı ve yumuşak insanlar da olabilir. Oyunlarında genellikle Fransız ve İngiliz tiyatrosunun etkisi varıdır. İlk tiyatro denemesi Macera-yı Aşk’tır. Nazife, Serdanapal, Nesteren, Eşber, Tezer, Liberte, İlhan, Turhan, Abdullahü-s Sağır ve Hakan gibi oyunları manzum; Macera-yı Aşk, Sabr-ü Sebat, İçli Kız, Duhteri Hindu, Tarık, İbn-i Musa, Fitnen, Yadigar-ı Harp oyunları mensur; Zeynep adlı oyunu manzum mensur karışık; Tayfalar Geçidi, Ruhlar, Arziler ve Yabancı Dostlar adlı oyunları ise manzum diyalog şeklinde düzenlenmiştir. Hamit, bu eserlerinde milli tiyatro anlayışından bilerek uzaklaşır. Maziye ve tarihi konulara sığınan Hamit genellikle romantizmin etkisi altında kalmıştır. Hemen hemen bütün oyunları romantik dram niteliğindedir. Oyunlarında mübalağalı, şatafatlı, cinaslı, esprili ve kinayeli ifadelerle edebiyat sanatları ve hitabet unsurlarıyla dolu bir üslup kullanmıştır.
ESERLERİ:
Şiirleri: Sahra, Makber, Ölü, Hacle, Bunlar Odur, Belde Yahut Divaneliklerim, Kahpe Yahut Bir Sefilenin Hasbihali, Baladan Bir Ses, Validem, Yadigar-ı Harp, İlham-ı Vatan, Garam.
Piyesleri: Macere-yı Aşk, Sabr-u Sebat, İçli Kız, Duhter-i Hindu, Nazife, Nesteren, Tarık Yahut Endülüs Fethi, Tezer Yahut Melik Abdurrahmanü’s Salis, Eşber, Zeynep, Liberte, İlhan, Fitnen, Turhan, İbn-i Musa Yahut Zatülcemal, Sardanapal, Abdullahü’s Sağır, Tayfalar Geçidi, Ruhlar, Arziler, Yabancı Dostlar, Cünun-ı Aşk, Hakan, Vicdan Azabı
Abdülhak Hâmit, Türk şiirinin şekil ve içerikçe yenileşmesinde, Batılılaşmasında, metafizik ve felsefi alanda alabildiğine zenginleşmesi yolunda büyük bir atılımdır.
Abdülhak Hamit’in sanatlı bir üslupla yazdığı tiyatro oyunları sahneye konmaya uygun değildir.