1611 yılında İstanbul’da doğmuştur. İyi bir öğrenim görmüştür. Başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun birçok yerini gezmiş ve izlenimlerini yazıya aktarmıştır. Sadece gördüklerini değil okuduklarını ve duyduklarını da eserine aktarmıştır.
1640 yılında başladığı seyahatlerde bütün Anadolu, Kafkaslar, Kırım, Girit, Azerbaycan, Gürcistan, Şam, Beyrut, Sayda gibi Suriye ve Filistin’in bir kısmını; İran’ın bir kısmını; Bağdat, Özi, Silistre, Çanakkale, Gelibolu, Eşak ve Bosna eyaletleri; İspanya, Hollanda, Branderburg, Erdel, Boğdan, Yunanistan, Mora, Kandiye, Arnavutluk, Adriyatik Sahilleri; Mısır, Sudan, Habeş, Hicaz gibi yerleri görmüş ve bütün bu yerleri on ciltlik eserinde anlatmıştır.
Ailesinden dolayı maddi imkanları yerinde olan Evliya Çelebi hiç evlenmemiş, hayatını gezmeye adamıştır. Yer yer abartılı bir üslupla karşılaşsak bile onun bu eseri, seyahat edebiyatımız içerisinde önemli bir yere sahiptir.
Seyahatname’nin onuncu, yani son cildinin birdenbire kesilmesi Evliya Çelebi’nin, eserini sonuca bağlayamadan öldüğü şeklinde yorumlanmıştır. Değişik çalışmalarda ölüm tarihi 1681 ile 1685 arasında farklı tarihler olarak gösterilirse de kesin tarihi verecek bir belgeye ulaşılamamıştır.
Seyahatname’de verdiği bilgilere göre ata binme, ok atma, yüzme ve cirit atma gibi sporlardan anlayan, avcılığa meraklı, çevik ve hareketlidir. Mizaha yatkın, hoş sohbet, taklidi seven, nüktedan, hazırcevap, herkesle iyi geçinen ve katıldığı meclislerde sözü dinlenen biridir.
Evliya Çelebi, hemen her seyahatini ya bir devlet adamının maiyetiyle birlikte veya bir sefere çıkılırken askerî ricalle beraber yapması işini kolaylaştırmıştır. Bu tür geziler bir yandan onun maddî yükünü azaltırken diğer taraftan da seyahatlerini daha güvenli yapmasını sağlıyordu. Devletin önemli noktalarında olan bazı kişilerin akrabası olmasını da iyi değerlendiren Çelebi, bu gezileri sırasında yerine getirdiği kimi hizmetler karşılığında aldığı hediyeler ve seferlerde payına düşen ganimetlerle de daha rahat yaşıyordu.